Yaptığım kamuoyu duyurusu sonrasında yine de yazı girmek istedim ama, beceremedim. Mevsimlerden yaz dedim, oradan oraya gidiyorum vakit yok dedim, kafam karışık dedim, yazlıkçıyım dedim, kaçtım. Bir yandansa, yazmaya o kadar çok ihtiyacım vardı ki, hiç tarzım olmamasına rağmen zorladım kendimi, yine yapamadım. Hala ve ısrarla hayatımın en ketum günlerini yaşasam da, içimde bir anlatma isteği var. O yüzden de geldim, ve biraz boş konuşup arayı kapatayım dedim.
Efendim, malumunuz, merkez şubem Altınoluk olmak üzere, mobil halde yolculuk etmekteyim. Kendimi Altınoluk'ta kalacağım zannederken Balıkesir'de, Assos'a gitmeyeceğim diye biliyorken tam da o noktada bulduğum oluyor, o derece şuursuzum. Neyse, (cümleyi de böyle neyse diye bağlamak geçiştirmek gibi geliyor ama, bazen de çok kullanışlı oluyor bu neyse) kendimi yine bir anda Assos'ta bulduğum günlerden birinde -ki bu geçtiğimiz cuma gününe tekabül ediyor- öyle bir düşüş sergiledim ki, siz deyin sakarlık, ben diyeyim yeşil sahalara dönüş, hala sızısını sağ ayak bileğimde hissetmekteyim.
Peşinen açıklama yapmam gerekirse, kırık çıkık yok, her şey yolunda (: Fakat ne hikmetse, bu tür kazalar hep "Yok canıım, bu aralar çok sakinim, geçmişte kaldı onlar" türünden yaptığım açıklamaların hemen ardından başıma geliyor, beni düşündüren o. Çok değil, iki hafta kadar öncesinde benzer açıklamayı teyzelerimden birine yapmıştım. Derken, iki gün önce bu olay başıma geldi. Uzatmadan anlatayım, evin içinde sarsak sarsak dolaşırken, merdivenlere yöneldim -sıkı durun olay mahali tam da burası- üst kattan kendime bir hırka aldım ve tekrar aşağı indim. İndim inmesine de, son dört basamakta, merdivenlerin üstündeki kilime basmamla kilimin uçan halıya dönüşmesi, benim ayağımı burkarak mutfağa top gibi yuvarlanmam bir oldu. Düşüşümün yarattığı şok etkiyle bi süre oturduğum yerde kaldım, hatırladığım tek şey de annemin başımda çığlık attığıydı. Yine her zamanki gibi kendimi muayene ettim, acım vardı ama bileğimi oynatabiliyordum ve üzerine basabiliyordum. O anki cahilliğimle, benim gibi bi profesyonele hiç yakışmayacak şekilde buz koymayı akıl edemedim, nasıl olur demeyin, oluyor işte. Yine aynı cehaletle hiçbir şey olmamış gibi yemeğe oturdum, uzatmam gereken ayağı da bi güzel sarkıttım. Sonrasında kafam çalıştı da bütün geceyi ayağımı uzatarak geçirdim, ama ilk müdahaleyi yapmayı unutmuştum bi kere, sabah daha beter bi ağrıyla uyandım.
Ertesi gün nasıl olduysa aklıma buz koymak geldi, iki buz kalıbını bu iş için harcadım. O buzlar daha efektif kullanılabilirdi pek tabii -örneğin rakıda?- ama o anda feda etmek zorundaydım. Zira bulunduğum yer size bu yazının başından beri bahsettiğim tam olarak Assos değil, Assos yolu üzerinde, tepedeki köylerden birinin eteklerinde bulunan bir yerdi, yani kelimenin sözlük anlamıyla dağ başındaydı. 2006 Haziran'dan gelen bir alışkanlıkla çantamda dizliğim olmadan sokağa bile çıkmam ama, o iki gün için de bandaj almak aklıma gelmemişti doğrusu. Başucu kremim olan Lasonil de üretimden kalktığı, beni terk ettiği günden beri derin acılar içindeydim, o çocuğun verdiği kremler de Altınoluk'taydı (Altınoluk merkezli çalışıyorum demiştim).
Çocuk dediysem de bakmayın siz, geçen sene bu zamanlar yine böyle bir olay için Balıkesir'de geçen sene tanıştığım otuz beş yaşlarında genç ortopedistten bahsediyorum. Lasonil beni terk ettikten az bir zaman sonra, hastalıkta sağlıkta her daim yanımda olan çok sevgili doktorcuğum da Bursa'ya taşınınca, kendisine olan küskünlüğümü belirtip başka bir doktora gitmeyi de reddetmiştim. Ama geçen seneki olayla birlikte -bu da başka bir hikayenin konusu- ağrılarıma dayanamayıp, ayak bileğimde bandaj, dizimde dizlikle hastaneyi boyladım. Müstakbel doktorumla başta pek kimyalarımız tutmadı, ben yaşını küçük bulup "Onun yaşı kadar kemiğimi kırdım ben!" diye sinirlendim ama o bana uymadı, beni sabırla dinleyip mucize kremler verdi.
+ Peki, sıkıntımız nedir acaba?
- Şöyle ki, ben bir aylık stajım boyunca topuklu ayakkabı ve babetlerle koşturdum, onların neden olduğunu düşünüyorum.
+ (Bileğime dokunur) Böyle yapınca ağrı var mı?
- Hayır.
+ Böyle?
- Hayır bakın anlatamadım sanırım, dokununca ağrım yok, bilek şiş de değil ama yürürken acıyor ve aynı zamanda daha önce sakatladığım dizime vuruyor, o da ağrı yapıyor.
+ Anlıyorum. Sizinki yorgunluktan olmuş olabilir, gerçi dizinize ne oldu bilmiyorum ama..
- Patella çıkığı. Dört sene önce bir atroskopi geçirdim.
+ (şaşırır) Evet, peki. Size bu kremleri yazıyorum..
... dedi ve biz muayenehaneden çıktık. Ben hala söyleniyordum, bu çocuk nereden bilecek ki, aynı teşhisi ben de koyardım diye. Ama gel gör ki, kış içinde yaşadığım bir iki ufak kazadan sonra, kremleri çok işime yaradı ve ben de kendisine söylenmeyi kestim. Merdivenlerden düştüğüm anda da düşündüğüm tek şey onun kremleriydi. Onlar da yanımda olmayınca kendimi buz tedavisine verdim, gerçekten de zararın neresinden dönülse kar olduğu gerçeği apaçık ortadaydı, buzla birlikte bileğim çok fark etmişti. İki günlük muhteşem (!) tedavi sürecimin ardından, Altınoluk'a gelmenin, bandajıma ve kremlerime kavuşmanın mutluluğuyla yazıyorum bu satırları size. Sıktıysam, affola. Yok eğlendim diyorsanız, size bir yazı daha tavsiye etmek isterim. Eğer okumadıysanız, yine benden muhteşem bir hikaye.
not: Başlık konusunda epey düşündükten sonra, aklıma Özgür Çevik'in söylediği bir şarkının sözleri geldi, tam da şu anki durumuma uygun. İsmini bilmiyorum ama sözleri şöyle; Düşüşüm, duruşum olmuş.. Kaldırmayın, beni yerden!
Gelişmelerle karşınızda olacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder