Çocukluğumdan beri kitap okurum. Yani klişe olsun diye değil, gerçekten severim boş zamanlarımda okumayı. Bunda yalnız bir çocuk olmamın, veya okumayı erken sökmemin de etkisi vardır belki, bilemiyorum. Ama çok sevdiğim kulaklıklarıma sığınmadığım zamanlarda mutlaka kitaplara sığınırım.
Son beş altı senedir her ne kadar inişli çıkışlı bir okuma grafiği sergilesem de, kitapları her zaman çok sevdim. En az okumayı sevdiğim kadar. Okumasam bile belirli aralıklarla kitap alırım, bu beni rahatlatır. Okuma isteğinin ne zaman geleceğini bilemem, ruh halimin nasıl bir kitap isteyeceğini de öyle. O yüzden kitapçılar gezerim, kitaplar alırım sık sık. "Bir bakıp çıkacaktım" deyip elim kolum dolu çıkmışlığım da vardır kitapçıdan, aradığımı bulamayıp elim boş döndüğüm de. Ama kitapçıları severim, kitap kokusu olan her yeri sevdiğim gibi. En lüks kitapçılardan, en tozlu sahaflara kadar severim.
Fakat bazen, ne okuyacağımı bilemem. Canım okumak ister ama, dikkatim dağınık olur, konsantre olamam, kafamı dağıtmak istiyorsam ağır kitaplar okuyamam, ve maalesef yarım bıraktığım da olur. Yazı yazarken nasıl kilitleniyorsam, okumada da böyle kilitlenmeler yaşarım zaman zaman. Kendimi biraz zorlayıp okuyabileceğimi bilsem bile, yapamam. Böyle durumlarda üstüne gitmekse amacım, izlediğim iki yol vardır; birincisi sevdiğim kitapları tekrar okumak. Tanıdık cümlelerin arasında olmak mutlu eder beni, okurken kafam dağılsa, hayallere dalsam bile bir şey kaçırmadığımı bilmek güven verir bana. O tanıdıklığın verdiği güven hissiyle sayfalar uçar gider. Böylece hamlamamış olurum. İzlediğim ikinci yol ise, sevdiğim ve kalemine güvendiğim yazarların -varsa- okumadığım kitaplarını okumak. Beni sıkmayacağını, olay örgüsünün içine alacağını, akıcılığına kendimi kaptıracağımı bildiğim yazarların kitaplarına koşarım böyle durumlarda. Başta biraz zorlansam da, bilirim ki er ya da geç girerim kitabın içine. Geriye ne dikkat dağınıklığı kalır, ne can sıkıntısı.
Zülfü Livaneli, böyle durumlarda koşarak gittiğim ilk yazarlardan biri. Okuyacak bir şeyim olmadığında, veya bir kitaba verecek dikkatim olmadığında bile, Livaneli'ye verecek bir parça enerjim mutlaka vardır. Hani derler ya en sevdiğin yemek için midende mutlaka bir yer vardır, tok olsan bile diye. Livaneli de öyle benim için. En verimsiz zamanlarımda bile, Livaneli'nin cümleleri su olur akar. Belki de bu yüzdendir, müziğinden çok kitaplarını sevişim.
Bu satırları yazışımın nedeni de yine böyle darmadağın bir zamanda, başka hiçbir şey okuyamazken bir Livaneli kitabı bitirmiş olmamdır. Leyla'nın Evi hakkında fazla söylenecek söz yok. Livaneli'yi artık tanıyor ve anlıyorum, verdiği mesajları elimden geldiğince almaya çalışıyorum. Mutluluk, Son Ada, Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm, ve Serenad okumuş olduğum kitaplarından bazıları. Eğer keyifle okuyacak, kendinizi kaptıracak sıcacık kitaplar arıyorsanız, ve henüz Livaneli'yi hiç okumadıysanız mutlaka okuyun derim. Kendisi hem uykusuz gecelerimin, hem de dağınık dikkatimin kurtarıcısıdır.
Son olarak, kapanışı Serenad'ın fragmanı ile yapıyorum. Öyle sanıyorum ki kitap fragmanlarını bir tek Doğan Kitap yapıyor, her ne kadar Doğan Kitap'ın popülist tavrını sevmesem de, fragmanlarını başarılı buluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder