Bazen susuyorum.
Şansım varsa, sustuğum dönemler kendimi kitaplara verdiğim zamanlar oluyor. Ama bazen o kadar şanslı olamıyorum.
Şimdi de, yine o şanslı dönemlerimden birindeyim. Öyle ki, yazamıyor olmak canımı sıkmıyor bile. Her şeyi unutup kitaplara sığınmak, kendini tamamen o kitaba vermek müthiş bir duygu. O duygunun beni bu sefer terk ettiğini sanmıştım, yanılmışım. Görüyorsunuz ya, bazen yanılmak da güzel olabiliyor.
***
Kitapların herkesin hayatındaki yeri ayrı. Kiminin tek arkadaşı olurken, kiminin hayatına şöyle bir dokunup da geçiyor, kendini çok da sevdirmeden. Görüyorum ki herkesin kitaplarla farklı bir bağı var. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi gibi. Ben de düşündüm, ve bu ara beni en çok mutlu eden şeyi anlatmak istedim; kendi yoğurt yiyişimi, ya da başka bir deyişle, kitaplarla olan münasebetimi.
Öncelikle söylemeliyim ki, kitap okumak benim için ciddi bir iş. Yani beni elimde kitap gezdirirken, veya iki duraklık metro yolculuğunda kitap okurken göremezsiniz. Okumayacaksam, veya okumam yarıda kesilecekse o kitabı yanıma almam. Kitabın bir bölümünü bitirmeden okumayı bırakmam, yani "Çok uykum geldi, burada bırakayım" demem, o bölümü bitirir, öyle uyurum. Kitabı okuyabilmem için kendimi tamamen ona vermek isterim, etrafım gürültüsüz olsun, zaman kısıtlaması olmasın, ve dış etkenler mümkün olduğunca az olsun isterim. Yani, fonda müzik, yanımda kahve gibi konseptlerle kitap okuyamam. (Yapanlara saygım sonsuz!) Ortam sessiz olmalı bi' kere, o müzik çalıyorsa, veya yanımda konuşmaktan kendimi alamadığım (bazen gerçekten çenem düşüyor) biri varsa o kitabı okuyamam. Hatta çoğu zaman evde herkesin uyumasını beklerim kitap okumak için. Yalnızsam ve açık radyo/tv varsa mutlaka kapatırım. "Bizim evde daima radyo açıktır, müziksiz duramam" gibi cümleler, kitap okuma seanslarımın dışında kalan zaman dilimidir.
Kitaplarım temiz olmalıdır. Yani kitaplarımı kolay kolay kapağı kıvrılmış, eskimiş, ıslanmış veya hırpalanmış göremezsiniz. İlk alındığı hali nasılsa, bittiğinde de aynı şekilde kitaplıktaki yerini alır. Sırf ıslanmasın, tuzlanmasın diye kitaplarımı sahile götürmem. Bu yüzden sahilde kitap okuma alışkanlığım yoktur. Kaldı ki sahil yine dikkatimi dağıtacak bir ortam olduğu için, eğer bir kitapla sahile inmişsem, o kitap ya çok hafif bir okumadır, ya da meraktan öldüğüm, bir saniye bile ayrılmaya tahammül edemediğim kitaplardan biridir. Eğer ikinci kategoriye giriyorsa, kitaba ekstra bir koruma sağlarım.
Söz konusu kitaplar olunca, cimriyim. Evet. Kolay kolay ödünç vermem, eğer ki vermişsem karşımdakine güvendiğim, onun kitabı aldığı gibi geri vereceği inancına sahip olduğum içindir. Daha önce yaşadığım ödünç verdiğim pek çok kitabı geri alamama deneyiminden sonra aldığım bir karardır bu. O yüzden de kitaplığımın karıştırılmasından fazla hoşlanmam.
Kitap okuyan bloggerlardan gördüğüm kadarıyla, cümlelerin altını çizmeyi seven pek çok insan var. Yine bir tercih ve alışkanlık meselesi olarak, kitabın ilk sayfasına yazdığım ismim ve kitabı aldığım tarihin haricinde, kitaba tek bir çizik bile atmam. (Atana da mani olmam, nedense belirtme ihtiyacı hissediyorum) Kitabı mutlaka ayraçla kullanırım, asla kaldığım sayfanın ucunu kıvırmam. Kitabın kendi ayracı varsa içinde tutarım, yoksa kendi ayraçlarımdan birini kullanır, kitap bitince o ayracı da diğer ayraçların arasına koyarım. Kitabı kesinlikle katlamam, çünkü kapağındaki kıvrılmaktan oluşan izden hoşlanmam.
Kitap okurken bir şeyler yiyip içmem, neden bilmiyorum. Genelde geceleri okuduğumdan, ve o saatte bir şey yemediğimden, ya da böyle bir alışkanlığım hiç olmadığından, çoğunlukla yalnızca kitap olur yanıbaşımda.
Sevdiğim kitapları tekrar okurum. Kimisi sevmez çünkü aynı şeyleri tekrar tekrar okumayı. Oysa ben tekrar okuyarak hafızamı tazelediğimi düşünürüm, bazen satır aralarında başka detaylar yakalar, ve onlar üzerine yeniden düşünmeyi severim. Eğer bana ait olmayan bir kitabı okuyup da sevdiysem, o kitabı satın alır mutlaka kitaplığıma koyarım, daha sonra yeniden okumak için.
Kitapların eski baskılarını severim. Örneğin sevdiğim bir yazar yayınevini değiştirdiyse, ve ben eski yayınevine alıştıysam, mutlaka eski baskısını almaya çalışırım. (Bkz. Elif Şafak, Metis Yayınları) Kitaplarım her zaman temizdir ama, eski kitapları da severim, bünyelerinde yaşanmışlıkları barındırdığı için. Onları özenle saklar, daha fazla yıpranmalarına izin vermeden korumaya çalışırım. Bu yüzdendir ki hem güncel kitapçıları, hem de sahafları severim.
Son olarak, ne yazık ki elektronik kitapları sevmem. Alışılagelmiş kitap kokusu, kağıt hışırtısı gibi şeyleri sevdiğimden, ve yeniliklere pek de açık olmadığımdan, ekrandan bir şeyler okumayı da zor bulduğumdan elektronik kitaplarla aramın iyi olduğu söylenemez.
Dışarıdan bakıldığında, ve böyle anlattığımda pek sıkıcı görünebilir, ancak bakmayın böyle kurallar bütünü oluşturduğuma, ne şekilde olursa olsun kitap okumak keyifli bir şey ve o zevki en az sizin kadar ben de alıyorum :)
Herkese iyi okumalar!
Bazı ortak yönlerimiz varmış:) Mesela ben de asla asla altını çizmem cümlelerin ,eğer çok hoşuma gittiyse açar ajandamı alırım notumu:) Katlamam,kırıştırmam,kırıştıracak adama emanet vermem.Aynı cümleyi ben de çok kurmuşumdur eski kitapları yaşanmışlıkları adına çok severim.Ama ben heryerde her zaman kitap okuyabilirim:) Mutfakta patates kızartırken bile:) Keyifli okumalar
YanıtlaSilBen onu yapamıyorum maalesef. Herkes farklı okuyor ama aldığımız keyif aynı, öyle değil mi? :)
YanıtlaSil