Yazı yazma isteğim nereye gitti, ben de bilmiyorum. Ne kadar istiyorum oysa, upuzun yazmanın sonrasındaki o müthiş rahatlama hissini. Anlatacaklarımın bitmiş olmasından değil yazmayışım, ama içimden gelmiyor bir türlü. Başlayıp başlayıp vazgeçiyorum. Sonrasında fark ettim ki, Blogger'ın yeni görünümünün de etkisi olabilir yazamayışımda. Etrafımdakiler bilir, değişiklikleri sevmem ben. Her şey alıştığım, bildiğim, sevdiğim haliyle kalsın isterim.
İnternette de en çok canımı sıkan şeylerden biridir arayüz değişimleri. Facebook'tan soğumamın nedeni sürekli değişmesidir mesela. Tamam, yerinde say demiyorum, ama yeni özellikleri de o tasarıma bir şekilde ekle yani. Zuckerberg'e fena kinliyim bu yüzden. Zaten Timeline'ı sevene de pek rastlamadım. Hala Facebook kullanıyorsam, bunun tek nedeni insanlara rahatça ulaşabiliyor olmam.
Twitter da, Facebook kadar radikal olmasa da, zaman içinde değişime ayak uyduranlardan. Aslında Twitter'ı ayrı bir yazıda uzun uzun anlatabilirdim, ama madem sırası geldi, burada bahsedeyim. 2009 Mart'tan beri Twitter kullanıcısıyım, yani Türkiye'de şimdiki kadar yaygın değilken daha keyifli zamanlardı benim için. Retweet bile yoktu, gerisini siz düşünün :) Zamanla gelişti, büyüdü, daha fazla üyesi oldu, ve amacı da değişti. Kendisi bir şey yazmadan günde 100+ retweet yapanlar mı ararsınız, Foursquare'i entegre edip sürekli yer bildirenler mi, MSN gibi kullananlar mı, yoksa Instagram fotoğrafı postlayıp duranlar mı ararsınız, hepsi var. Bütün bunlar herkesin kendi tercihi elbette, takip etmeyi bırakırsın olur biter, diyebilirsiniz. Yine de eski hali daha güzeldi bana göre, daha sade, daha sakindi.
Bir Gmail kullanıcısı olarak, Gmail'in yeni arayüzünden aylarca kaçtım. Switch to the old look dedim, başka bir şey demedim. Zaten yeterince kullanışlı olan Gmail'i değiştirmeye gerek yoktu bana göre. Ama ne oldu, bir gün mail kutumu açtım, ve Google'ın beni zorbalıkla yeni görünüme geçirdiğini gördüm. Geri dönüşü yoktu üstelik. Bağrıma taş bastım.
Ekşi Sözlük'te tema bile değiştirmeyen ben, yine aylarca Ekşi Sözlük Beta'nın varlığını reddettim. Bir hevestir, geçer dedim. Geçmedi. Sözlüğe her girişimde Beta'dan açılıyor, sağ alttaki "her zamanki" butonuna basıyorum. Beta'dan her zamanki görünüme her geçişimde rahat bir nefes alıyorum, içimi bir sıcaklık kaplıyor. Huzurla doluyorum. Beta'ya tamamen geçileceği günler hiç gelmesin istiyorum, çünkü alıştığım sözlük görünümünden epey farklı. O zaman eskisi gibi vakit geçirir miyim sözlükte, bilemiyorum.
Müdavimi olduğum bunca site görünüm değiştirirken, ve hepsi de değişiklikleri peş peşe yapmışken, canım Postcrossing'im çizgisini hiç bozmadı. "Ahh" dedim, "Sen başkalarına benzeme sakın, hep böyle kal". Sanki ben öyle dememişim gibi, bir saat sonra bir baktım, sitenin logosu değişmiş! "Logomuzu nasıl buldunuz?" diyen admin'e "Ne gerek vardı ki böyle bir değişikliğe" dedim, yetmedi, yapılan ankette eski logo lehine oy kullandım, o da yetmedi sitedeki üyeleri ankete oy vermesi konusunda teşvik ettim. Bu saatten sonra logo değişir mi? Sanmıyorum. Gözümü hala tırmalıyor ama :(
Son olarak, yine zorbalar zorbası Google, Blogger'ın görünümünü değiştirdi. Tamam, sevdiğim bazı yeni özellikler gelmiş olabilir, ama onların varlığından haberdar değilken de mutlu yaşıyordum, öyle değil mi? Yine aylarca eski görünümde kaldım, yine bir gün ansızın yeni görünümle geri dönüşü olmaz bir yolda buldum kendimi. Mutsuzum, hem de çok! Alışamıyorum, sabit fikirim, alışkanlıklarımın değişmesinden hoşlanmıyorum. Değişmeyen tek şey değişimmiş, öyle mi? Ben istemiyorum, uzak olsun!
Böylece, yazamıyor oluşumun suçunu Blogger'a attım. Bir ara Google Reader da değişmişti bak, şimdi hatırladım ona da sinirlendim. Kendinizi geliştirin, ama değişmeyin! Olduğunuz gibi seviyoruz sizi, alıştıra alıştıra yapın, teker teker gelin. Nereye gitsem, ne yana tıklasam yeni bir görünüm, bu gidişle internetten soğuyacağım. Üstelik, alışamıyorum da çoğuna. Bir öncekine adapte olamamışken yenisi geliyor. Canım sıkkın sevgili okuyucu. Sen de değişme sakın, olur mu? :(