Çok çok uzun zamandır buraya bir yazı girmediğimi biliyorum. Ama geri dönmeyi her zamankinden çok istiyorum. Bu blog sayesinde gittiğim Ermenistan projesini anlattığım, Proje Panosu'nda yayınlanan röportajımın metnini buldum. Proje Panosu artık aktif bir site değil, o yüzden röportaj burada dursun istedim. Belki bu vesile ile daha çok yazarım.
***
***
Merhaba Deniz, seni biraz tanıyabilir miyiz?
Merhaba. 1988 Balıkesir doğumluyum. Işık Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler mezunuyum. Aynı alanda yüksek lisansımı Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi’nde yapmaktayım.
Sivil toplum ve projelerle nasıl tanıştın?
Kendi kuşağımdaki çoğu kişi gibi ben de sivil toplum ile üniversitede
öğrenci kulüpleri aracılığı ile tanıştım. Kendi kuşağım gibi diyorum, çünkü
şimdilerde sivil toplum ve farkındalık lise, ve hatta ortaokul seviyesine kadar
indi. Genç yaşta proje liderliği yapan pek çok lise öğrencisi görüyorum ve bu
gerçekten çok güzel bir şey.
AB ve gençlik projeleriyle tanışmam ise 2013 yılında, şimdilerde Erasmus+
adı altında toplanan, o dönemde Leonardo da Vinci projesi olarak geçen bir
projeye katılmamla başladı. Almanya’nın Augsburg şehrinde geçirdiğim üç hafta,
projenin bana kattıklarının yanında, yeni projeleri takip etme ve hatta proje
yazma konusunda da cesaret verdi. Henüz bir projenin yazım aşamasında
bulunmadım ama, bir gün bunu da gerçekleştirebilmeyi umuyorum.
Genelde herkes AB projeleriyle Avupa ülkelerine yönelik projelere
katılırken, sen geçtiğimiz dönemde farklı bir ülke ve zor bir konusu olan
projeye katıldın. Bu projeden bahsedebilir misin?
Blog yazarı olarak katıldığım Media Bus Tour projesi, Türkiye - Ermenistan
Normalleşme Süreci kapsamında, iki ülkeden gazeteciler ve blog yazarlarını bir
araya getirerek önyargıları kırmak, birbirimizi tanımak ve anlamak için
yapılmış bir proje. Türkiye’den dört ve Ermenistan’dan dört olmak üzere sekiz
sivil toplum kuruluşunun desteklediği, mali desteğin Avrupa Birliği tarafından
sağlandığı projede, 15 gün boyunca Türkiye’den ve Ermenistan’dan gazeteciler ve
blog yazarları ile seyahat ettik. Bu yıl üçüncüsü gerçekleşen projede ilk defa
Türkiye’nin doğusu yerine batısı programa alındı. Proje kapsamında, Türkiye’de
İstanbul, İzmir, Denizli, Fethiye, Antalya, Adana, Kapadokya ve Ankara’yı,
Gürcistan’da Tiflis’i, Ermenistan’da ise başkent Erivan başta olmak üzere
ülkenin büyük bir kısmını gezdik.
Peki bu projenin Türk ve Ermeni gençliği arasındaki önyargıları kırdığını,
yakındaki uzak komşuyla aramızdaki mesafeleri az da olsa azalttığını düşünüyor
musun?
Proje süresince, özellikle gazeteci arkadaşlarımız hem bulundukları
bölgedeki halkla, hem de birbirleriyle röportajlar, söyleşiler yaptılar.
Projenin amacı, iki ülke arasındaki normalleşme sürecinin gazeteciler, medya ve
sosyal medya üzerinden duyurulmasıydı. Bu noktada projenin amacına ulaştığını
düşünüyorum, hepimiz elimizden geleni yaptık; birbirimizi dinledik ve anlamaya
çalıştık. Sorunlarımızı, ilişkilerimizi kangren eden her ne ise Türk ve Ermeni
kimliklerimizi bir kenara koyarak, yalnızca insan olarak, tarafsızca konuştuk.
Gerek birbirimizle yaptığımız sohbetler ve söyleşilerı, gerekse yerel halk ile
yapılan röportajları, proje süresince ve sonrasında çeşitli medya organlarından
duyurduk. Ermenistan için yakındaki uzak komşu çok doğru ve ne yazık ki üzücü
bir tanımlama. Bugün Türkiye’de, herhangi birine sorsanız Türkiye - Ermenistan
sınır kapısının yirmi yılı aşkın bir süredir kapalı olduğunu bilmeyebilir. Bu
kapının kapalı olması diplomatik ilişkileri askıya almış durumda. Ancak şöyle
de bir durum var ki, yüz yıllarca beraber yaşamış olmanın verdiği bir kültürel
yakınlık var. Proje süresince gördük ki, yıllarca söylenen kadar uzak
değilmişiz. Sınırlar yalnızca devletler arasında var, halklar arasında değil.
Son olarak, bu çok zor projede karşılaştığınız zorluklar ve üstesinden
gelme yöntemleriniz nelerdi?
Sizin de söylediğiniz gibi, katıldığımız zor bir projeydi. Çünkü hepimiz,
her iki millet de bize söylenen, öğretilenden daha fazlasını bilmiyoruz. Onbeş
gün, az bir süre gibi gözükse de, bir grupla gece gündüz yollarda olmak
gerçekten zor. Ancak birini seyahatte tanırsınız derler ya, biz de bu seyahatimiz
süresince birbirimizi tanıdık. Evet, ben Ermenistan yerine dost ve kardeş ülke
Azerbaycan’a da gidebilirdim, bu benim için çok da kolay olurdu. Ama çoğu
insanın aksine, ben elimi taşın altına koymayı tercih ettim. Bugüne kadar tüm
bildiklerimi, duyduklarımı, okuduklarımı bir kenara bırakarak, önyargılardan
sıyrılarak komşu ülkeyi anlamaya çalıştım. Ağrı Dağı’na onların gözünden
baktım, sokaktaki, çarşıdaki, pazardaki insanlarla dedelerinden öğrendikleri
birkaç kelime Türkçe ile iletişim kurdum. Projede teknik açıdan herhangi bir
zorluk veya sıkıntı çektiğimizi söylersem yalan olur, ancak manevi açıdan
hepimiz, hem Türk hem de Ermeni katılımcılar açısından zor bir süreçti. Onlar
bir zamanlar dedelerinin, büyük dedelerinin yaşadığı toprakları gördüler, biz
bir zamanlar beraber yaşadığımız, kapı komşumuz olan ama şimdi hiç
tanımadığımız insanları tanıdık. Soykırım gibi hassas bir konuyu birbirimizi
suçlamadan konuştuk, bu topraklarda yaşanmış acılardan söz ettik, milliyet
farkı gözetmeksizin ölenleri andık. Etrafına kulaklarını kapatıp karşındakinden
nefret etmek çok kolay. Fakat bu onbeş gün süresince biz, birbirimize en ufak
bir saygısızlık yapmadan en hassas konuları konuşabildik. Bunu da,
karşımızdakini etnik bir kimliğin mensubu yerine bir insan olarak görerek
başarabildiğimizi düşünüyorum. Önyargılarından sıyrılabilen, aşırı milliyetçi
olmayan ve insanı yalnızca insan olarak görebilen herkesin bunu yapabileceğini
rahatlıkla söyleyebilirim. Hayat birbirimizden nefret etmek için çok kısa, iş
her ne kadar devletlerde bitse de, bizim çabalarımız denize düşen bir damla
olsa da, o damlanın geniş halkalar yayacağını ve bütün denizi etkileyeceğini
biliyoruz.
Umarız ki, hayatın ufuk açıcı çalışmaların içinde yer alarak devam eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder