Küçükken, yazın göçebe, kışın yerleşik yaşarken, bunların doğal sonuçları olarak farklı düzenlere sahip oldum hep. Kışın bile, kendi içimde kötü bir sirkülasyonum vardı, okul-ev-büro-banka etrafında geçen (evet isterdim bi üçgen oluşturmayı, ama olmadı, üçgenden fazla kenarlarım vardı benim) Yazları ise, çalışan anne babanın anneanneye, teyzeye emanet edilen çocuğuydum. Sakınan gözdüm, batan çöplerim hiç eksik olmazdı. Yine de, bi şekilde adapte olabildim etrafımdakilere. Bu yüzden kendimi şanslı sayabiliyorum. Ama asıl noktam şudur ki, ne zaman ailemden ayrı yaşamaya başladım, yepyeni bir düzensizlik başladı hayatımda. Bir yanımsa ağlıyor, suçu yurt hayatına atmayayım diye, kıyamıyorum. Toz konduramıyorum ne yurda, ne yurttaki hayatıma, ne de arkadaşlarıma. Evet, berbat bir uyku düzenim olabilir, uykusuzluğa bağışıklık kazanmış olabilirim, ama açlığa daha dayanıklı, yolculuğa alışkın, ve eskiye nazaran yorgunluğa daha dirençliyim. Kesintisiz 8-9 saatlik uykularım, yerini bölünmüş akşamüstü uykularına bırakmış durumda. Bu akşamüstü uykuları sonrası, yemek yiyip sakin bi akşam geçirmeyi planlarken, kendimi Taksim'de ve daha bir çok yerde bulabiliyorum. (Fatih!) Tek bir "hadi" sözü ile, bir anda ayaklanıp, yalnızken hiç yapmayacağım şeyleri yapıyorum. Dediğim gibi, ne yurt hayatıma toz kondurabiliyorum, ne etrafımdakilere kıyabiliyorum, ama şu bir gerçek ki, uyku ve yemek düzenine sahip değilim(z). Nispeten önceden planlamış olduklarımızı, bazen sırf uyuşukluğumuzdan yapmıyoruz da, servise 3 dakika kala bir anda kendimizi yolda bulduğumuz oluyor.
Bunların hepsi, günlük hayatı pek de aksatmadığı sürece her şey iyi hoş... Ama bazı eksi yönleri de var. Örneğin, eskiden plan program yapardım ben. Arkadaşlarımla dışarı çıkardım, insanlarla buluşurdum. Önceden arar, haber verirdim. Düşünürdüm, arkadaşlarımla bu haftasonu ne yapsam, akşam ne yesem, bugün ne izlesem diye. Bir yerden sonra, sosyal hayatınızı, aile ilişkilerinizi etkiliyor. Babam, önümüzdeki ay Balıkesir'e ne zaman geliceğimi sorduğunda, başım dönüyor, kulaklarım uğulduyor, okuldan kaçta çıksam, hangi otobüse bilet alsam karar veremiyorum. Profesyonel göçebe, yolların ustası, cam kenarlarının müptelasıyken, son dakika insanı olmaktan kendimi en arka sıralarda, koridorlarda buluyorum. 20 gün Balıkesir'de kalıyorum da, mutlaka görüşelim dediğim arkadaşlarımla onlar aramadığı sürece görüşemiyorum. Tesadüfen dışarı çıktığımda, "ben şurdayım hacı yea, yakınlardaysan uğra" diyorum, en rahat halimle. Alışmışım bi kere, tek bir hadi ile kendimi dışarı atmaya, 10 gün öncesinden kalkınma planı yapamıyorum. Etrafımda annesinin ta Pazartesi'den Cuma günü eve aç mı gelirsin tok mu sorusuyla cinnet geçiren Güneş, yarın napıcaz dediğimizde "yarın olsun bakarız" diyen bi Berkant, ve artık söylememe gerek var mı, "Hadi ....'a gidelim" diyince anında benzin-bütçe hesaplamasına giren bi Fatih var. (Evet afişe ettim hepinizi çok fena!) Tüm bunlar yaşanırken, ne plan yapabiliyoruz, ne de söz verebiliyoruz. Söz vermek daha kötü üstelik, tutmak zorlaşıyor. Belki kendi içimizde düzenli yaşıyoruz, ama o düzeni dışarıya uygulayamıyoruz.
"Düzenimi" paylaştıklarım, iyi ki varsınız =)
dur daha bunlar iyi günlerin =)
YanıtlaSilayrıca gezmeyi görmeyi seven bir bünyeyim, ne var?