Bozcaada'ya ilk gidişim değildi, ancak yaz sezonu içinde adaya ilk gidişim oldu. Kendi içimde kıyaslama yapma, ve artıları eksileri karşılaştırma fırsatı buldum. Örneğin, sezonda gittiğinizde Rum mahallelerinde cirit atamıyorsunuz ama, mis gibi Ege sularına girebiliyorsunuz. Kolay bulamayacağınız berraklıkta ve soğuklukta bir denizden bahsediyorum. Yılın 5-6 ayı mavi bayraklı denize giren biri olarak söylüyorum üstelik bunu. Gitmediyseniz, mutlaka gidin görün, ama önce neyi istediğinize karar verin; cıvıl cıvıl yaz kalabalığında tatil mi, yoksa keşif yapacağınız bir ada turu mu.
Bozcaada tam bir detay adası. Feribotla yanaşırken gördüğünüz boz manzaranın aksine, adaya girdiğinizde, sokakları dolaşmaya başladığınızda her şeyi çekmek, ölümsüzleştirmek istiyorsunuz. Adaya ikinci gelişimin verdiği avantajla, her gördüğümden etkilenmeden (kabasını daha önce resmetmiştim çünkü) detayları çekmeye çalıştım. Detayların üstüne bir de Instagram girince, ortaya şöyle görüntüler çıktı;
Feribota bindiğimde karşıma çıkan afiş buydu, daha sonra farklı versiyonlarını adada sıkça gördüm, sloganları "Başka Ada Yok"
Yine adanın her yerinde, çoğu evin duvarında, pencere pervazında bulacağınız sardunyalar.
Kaldığımız otel adadaki Eski Rum İlkokulu'nun restore edilmiş binasıydı, ve "Şiir Oteli" olarak geçiyordu, Orhan Veli'den Bedri Rahmi Eyüpoğlu'na, Nazım Hikmet'ten Ataol Behramoğlu'na kadar pek çok şairin şiiri odaların kapılarına bu şekilde yazılmıştı.
Bozcaada Kalesi'nin bu tablosu Eski Rum Mahallesi'nde bulunan Lodos Restoran'dan. Geçen seferden tecrübeyle eski lezzetleri yeniden tatmak için gittik, ancak maalesef o zamanki kadar memnun kaldığımızı söyleyemeyeceğim. Servisi hala iyi ama, işletme mantığının oldukça değiştiğini belirmekte fayda var.
Bozcaada'nın simgelerinden olan kargalara ancak bu kadar yaklaşabildim :)
Maviye boyalı tahta sandalyeler ve beyaz örtülerle hasretimi elimden geldiğince gidermeye çalıştım, bu da çantamın sandalye üzerindeki pozu.
Yine adanın simgelerinden biri olan üzüm figürü, meşhur Çiçek Pastanesi'nin girişinden.
Ara sokaklardan birinde karşıma çıkan bu kuş yuvasını resmetmeden edemedim. İçinde yaşayan var mıdır bilmem :)
Olmazsa olmazdır, klasiktir dedim ve deklanşöre bastım, Bozcaada Kalesi böyle poz verdi bana. Her ne kadar Instagram'ın kendine has photoshop'u olsa da, denizin mavisi buna yakındı.
Ada çokça rüzgar aldığından, sörfe de elverişli. Sörfçü bulunduğumuz teknenin dibine kadar girince, bana da yapacak fazla bir şey kalmadı.
Bu gramofonu kontrastıyla oynayarak biraz ben gençleştirdim, itiraf ediyorum. Asmalı Meyhane'den.
Yine bir Bozcaada klasiği olarak, Rüzgar gülleri. Anlatmasam olmazdı.
Bu susak kabağından yapılmış bebek Dantela'dan, dükkanın sahibinin çiftliğindeki bahçıvanın tıpkısının aynısıymış. Bahçıvan Ahmet'in bir de karısı Şerife varmış ama o satılmış, Ahmet rafta yalnızdı :(
Cafe Adalı'daki masaların minik demirbaşları. Fesleğen en tatlısı ama.
Tekneyle ada turundan, sadece benim objektifime takılan kısım. Yoksa çok daha güzelleri mevcut, emin olabilirsiniz.
Son olarak, kaldığımız otelin dış cephesi. Ege Otel, nam-ı diğer Eski İlkokul, yani Şiir Oteli.
***
Mini Bozcaada turunun böylece sonuna geldik. Çok daha fazlası adada mevcut, geriye bir tek adaya gitmek ve keşfetmek kalıyor. Benim -bizim- göremediklerimi belki siz görürsünüz, belki başkası görür, kim bilir? Ancak sanıyorum adadan ayrılışın hüznü herkeste aynı. Eve dönüş güzel olsa da, her seferinde biraz buruk ayrılıyorum Bozcaada'dan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder