Uzun zamandır beynimi kemiren seyahat fikri, dünyanın en pahalı pasaportunu alıp bir de Schengen vizesini yapıştırınca netleşmeye başladı. Her ne kadar bugüne kadar bağımsız seyahat etmemiş olsam da, "gitmek" hep bastıramadığım bir dürtüydü. Kalabalık turlarda bile hep gruptan koptum, hep uzaklara attım kendimi. İstediğim bir yığın insanın içinde, bana ayrılmış sürede fotoğraf çekmek değildi çünkü, ben bilmediğim sokaklarda, kaybola kaybola gezmek istiyordum. Turistik olsun veya olmasın, o an ilgimi çekebilecek, tesadüfen yoluma çıkmış her şeye ilgi duyabilirdim. Ama acemi, yeni yetme bir gezgin adayıydım. Yol arkadaşı arasam, mevcutlarda o da yoktu. Olanlar da iş, güç, pasaport, vize engeline takıldığından, biraz da ben iç güdülerimle yolculuk yapmak istediğimden, yol arkadaşı seçeneğini de eledim. Çoğu insana göre yalnız yolculuk sıkıcı, anlamsız hatta korkutucu olabilir, ben ise nedenini açıklayamadığım bir şekilde yalnız yolculuk yapmak istiyordum. Ama nereye, nasıl? Derken kafamda bir şimşek çaktı, "Bir Couchsurfing vardı, ne oldu ona?" şeklinde. Bütün bir yazı gezginleri ağırlayarak geçirebilecekken, Eylül ayında keşfedince üye olup hayıflandığım Couchsurfing'e hep ev sahibi olurum gözüyle bakmıştım. Oysa ben de gezgin olabilirdim. Bu fikre sarılarak, siteyi didik didik etmeye başladım.
Madem ki bu benim için bir Couchsurfing denemesi olacaktı, ben de kendime en yakın ve en kolay noktayı seçtim; beş yıl önce gidip bayıldığım, karşı kıyı, komşu Midilli! Adayı az çok hatırlıyordum, Yunanistan'da hayatımı idame ettirebileceğime inanıyordum -gören de hayatta kalma mücadelesi vereceğim sanacak-, ve en güzeli de Ayvalık'tan bir buçuk saatlik, kısa ama güzel deniz yolculuğu yapacaktım. Biletimi almadan önce, genel bir kanepe araştırması yapmaya giriştim, profil özelliklerinden ve referanslarından da faydalanarak ilk kanepe talebimi özene bözene yaptım.
Otuz üç yaşındaki Yunan bir doktor kadından, yolladığım kadar samimi bir mesaj alınca çok mutlu oldum. İlk talebim onaylanmıştı, yani 1'de 1. İlk sefer için, ve benim gibi referanssız biri için başarılıydı. Ancak birkaç mesajlaşmanın sonunda, ev sahibimin adanın taaaaa -bunu olabildiğince uzatarak okuyabilirsiniz- batısında yaşadığını öğrendim. Buradan acemi Couchsurfer'lara uyarımdır; evin konumu kişilerin profilinde açıkça yazmıyorsa, hemen talep yollamayın. Zira ev sahibimle çok iyi anlaşacağımızdan emindim, ancak Midilli her ne kadar ada olsa da, avuç içi kadar yer değil. Yalnız bir kadın gezginseniz, otostop da iyi bir fikir olmayabilir. Ne yapacağımı bilmeden ev sahibime mesaj attım, eğer bana nasıl geleceğimi tarif ederse çok memnun olacağımı bildirdim. Aldığım cevaplar gittikçe gecikmeye, benim de gitme tarihim yaklaştıkça içimi bir huzursuzluk kaplamaya başladı.
Böylece kendimi başladığım yerde buldum. Yeniden uygun bir yerler aramaya başladım. Şu noktada yeni başlayacak Couchsurfer'lara not düşüyorum, asla tek bir eve odaklanmayın. Ne olacağı hiç belli olmuyor. İlk deneyimimden sonra, bu sefer akıllanarak Mitilini'de, yani feribotun yanaşacağı, adanın en büyük şehrinde ev aramaya başladım. İkinci talihlim, Midilli'deki Ege Üniversitesinde Erasmus öğrencisi olan İtalyan bir kızdı. Kendisine durumu bildiren bir mesaj attım, o da bana anında geri dönüş yaptı. Yine parantez açıyorum, Couchsurfing'de cevaplama yüzdesi diye bir olay var, ona mutlaka bakın. Yüzdesi ne kadar yüksekse, o kadar güvenilir oluyor haliyle. Parantezi kapatıyorum. Bu İtalyan kız da, geleceğim sürede finalleri olduğunu, ancak en yakın arkadaşının müsait olduğunu, adada kalacağım süre zarfında da görüşebileceğimizi söyledi. Verdiği linkten hemen arkadaşının Couchsurfing profiline uçtum, ve üçüncü talebimi yine aynı üniversitede öğrenci olan Eleni'ye yolladım.
Eleni de bana hızlı bir geri dönüş yaptı, kendisine varış tarih-saatlerini söyledim, tabi kalacağım süreyi de. Siz yapmazsınız, biliyorum, iyi çocuklarsınız ama pek çok ev sahibi, misafirlerin kalma sürelerini belirtmediklerinden, tarihlerin ucunun açık oluşundan şikayetçi. Ev sahibini, gezinizin süresinden haberdar etmek en iyisi. Tüm ısrarlarıma karşın Eleni beni limanda karşılayacağını söyledi, her ihtimale karşı numara alışverişi yaptık, hatta ne giyeceğimizi, ne taşıyacağımızı bile söyledik. Gerçi gereksizdi, çünkü Midilli'deki liman ufacık bir yer, havaalanı değil ki birbirimizi kaybedelim. Yine de işe yarayacak yöntemler olduğunu belirtmek istedim. Geriye tek bir şey kalmıştı, o da yola çıkmak!
Madem yalnız yola çıkıyoruz, aslına uygun olsun dedim, en kullanışlı birkaç parça eşyam, ve Eleni'ye aldığım hediyelerle sırt çantamı yüklendim. Evet Couchsurfing için herhangi bir ücret ödemiyorsunuz ama eliniz boş gitmemek en iyisi. Yunanistan'a hediye götürmek de dünyanın en zor şeyiymiş; baklava desen var, lokum desen var, nazar boncuğu desen, o da var! "Ama bizimki daha güzel" diye başlamayın hemen, misafirliğe gidiyoruz şurada, ayıp. Ben de İstanbul figürlü bir kupa, ve el işi boncuklu bir kolyede karar kıldım. Dediğim gibi, ufak da olsa hediye mühim.
Yolculuk işin en keyifli ve kolay kısmıydı. Midilli'ye Ayvalık'tan gidecekler için söylüyorum, Perşembe gününü SEÇMEYİN. O gün Ayvalık'ın pazarı olduğundan, bizim komşu karşıdan alışverişe geliyor, iskele de, pasaport kuyruğu da hınca hınç dolu oluyor. Haftasonunun da kendine has bir yoğunluğu olduğu söylenebilir tabi, ama hiçbiri Perşembe gününün yerini tutamaz. Ben Cuma gününü seçmiştim ama, sezon henüz tam başlamadığından yoğunluk konusunda şanslıydım. Yurtdışı çıkış pulu da sıkıntı olmadı, pasaport gişesinden rahatça temin ediliyor. Kontrolden de geçtikten sonra, beş yılın ardından Midilli'ye gitmek için hazırdım.
İskelede beni Eleni söz verdiği gibi karşıladı. Evi profilinde de belirttiği gibi tam da şehir merkezindeydi, limandan on beş dakikalık bir yürüme mesafesinde evine vardık. Sonra mı? Yalnız, başıma buyruk bir halde dolaşacağım sanırken, Eleni ve arkadaşlarıyla çok eğlenceli bir dört gün geçirdim. Eminim, turla veya yalnız başıma bir otelde/hostelde kalmak üzere gelseydim, bu kadar çok yere girip çıkmaz ve bu kadar keyif almazdım. Couchsurfing'in en büyük faydası da bu, gittiğiniz yerde hemen arkadaş bulmak, oranın yerel insanlarıyla en güzel ve ucuz yerlerde yiyip içmek, gezmek ve eğlenmek. Kaldığım süre boyunca Türk ve Yunan kültürünü yakından inceleme ve karşılaştırma fırsatı buldum, Eleni ile beraber, tahminimizden çok ortak Türkçe/Yunanca kelimeleri keşfedip eğlendik, yeri geldi İngilizce'yi bırakıp kendi dillerimizle anlaştık, sınırlardan, tarihten, karasularından, deniz millerinden konuştuk. Eleni ile birlikte üniversiteye gidip, o sınavdayken kantinde etrafımı saran Yunanlılarla Türk dizilerinden konuştuk, hep beraber sinemada Hangover 3 izledik, binbir çeşit uzo içtik, motorsiklete bindik. Couchsurfing sayesinde anladım ki sıradan bir turist olmakla gezgin olmak arasında çok büyük bir fark var, elbette turist olarak tarihi yerleri görmek, ören yerlerini gezmek güzel. Ama şehre karışmak, oranın günlük rutinini yaşamak hepsinden keyifli bana göre. Adayı daha önce gezdiğim için hiçbir yerinde aklım kalmadan, doya doya günlük hayatı yaşadım. İlk Couchsurfing deneyimimden oldukça keyif aldım, Midilli'den dönüşümden tam iki hafta sonra bir Perşembe gününde Eleni ve arkadaşlarını Ayvalık'ta karşıladım, Ayvalık pazarından girip Cunda adasından çıktık, o başka bir yazının konusu :) Şimdi sırada bir gezgin ağırlamak var, onu da en kısa zamanda gerçekleştirmek için sabırsızlanıyorum!
Couchsurfing, bir kez olsun bile denemeye değer.
bloglovin' benim bloguma benzer (http://herseyaydinlandi.blogpsot.com) bloglardan olarak seninkini önericinde kendimi burada buldum. iyi ki de bulmuşum! :) coachsurfing meselesini merak ettiğimden ilk bu yazını okudum ama diğerlerine de mutlaka göz atacağım. çok iyi bir kalemin var.
YanıtlaSilsevgiler!
çok teşekkür ederim Sibel, faydası olduysa ne mutlu bana :)
YanıtlaSilMerhabalar canım,
YanıtlaSilBloğunu çok beğendim ve izlemeye aldım. Bana da beklerim. Güzel paylaşımlarda buluşmak dileğiyle. Sevgilerimle,