Bazı kitaplar vardır, dönem dönem tekrar okunması istenen. Belki de, gereken. O kitabın orada, kitaplığınızda durduğunu bilirsiniz, yıllar önce okumuşsunuzdur ama, yeni bir kitaba başlamak yerine, gider onu alırsınız yeniden. Belki hafızanızı tazelemek için, belki de hikayeyi özlediğiniz için.
O kitaplarda olayları tamamen hatırlayamazsınız belki ama, içinden bir cümle hiç aklınızdan çıkmamıştır. Seneler geçse bile. O cümleye rastlayacağınızı bilerek okursunuz sayfaları. Sıra ona geldiğinde, duraklarsınız bir süre, onu sindirmek istercesine.
Bazı kitaplar tekrar tekrar okunmalı derler. Çünkü her okuduğunuzda, farklı anlamlar çıkarırsınız. Çocuklukta başka, gençlikte başka, yetişkinlikte başka. Her seferinde satır aralarında başka şeyler bulursunuz, onları daha önce nasıl olur da fark etmediğinize şaşarsınız. Zamanın nasıl geçtiğinin en büyük kanıtı budur belki de.
"Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm" der Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nun başlarında. Bundan altı sene önce okuduğumda, aklımda kalan o cümle, bu cümleydi işte. O zamanlar Edebiyat derslerini çok seven bir lise öğrencisiydim, derste duyduğum isimleri okurken, Türk Edebiyatı'na merak salmıştım. Peyami Safa'yı içim cız ederek okumuştum bir solukta. Sonra o da, kitaplıktaki yerini aldı. O biliyordu belki, zamanının gelip bir gün tekrar okunacağını. Düne kadar, her zamanki yerinde kıpırdamadan durdu.
Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüdü çocuk. Altı yıl sonra, bir kez daha. Çocuk bilmiyordu, hikayesini okuduktan birkaç ay sonra, tıpkı onun gibi sol dizimi sakatladığımı. Onun hikayesini okuduktan aylar sonra, hep onu hatırladığımı da bilmiyordu, ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüdüğümü. İşte bugün, hikayeden ve o çocuğun acısının benzerini yaşamamdan seneler sonra, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu bir kez daha dirilttim belleğimde. Yine önceki gibi, bir solukta okudum.
İtiraf etmeliyim ki bu kez, sol dizimde bir sızıyla okudum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder