Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
Yüzyıllık Yalnızlık, ölmeden önce kesinlikle okunması gereken bir kitap. Birbirine benzeyen bir yığın isim, ve uzun tasvirler başta sizi yorabilir, ancak daha sonra öyle bir içine alıyor ki, kendinizi hayali Kolombiya köyü Macondo'da buluveriyorsunuz. Hiçbir kitaptan -Marquez'in diğer kitapları da dahil- Yüzyıllık Yalnızlık'tan aldığım tadı alamadım. Bu yüzden zaman zaman tekrar okurum.
Araf - Elif Şafak
Araf benim için özel bir yere sahip, üstelik ne okuduğum ilk Elif Şafak kitabı, ne de kendimi büyüsüne kaptırıp bir çırpıda okuyabildiğim bir kitap. Uzun uzun, sindire sindire okuduğum, okurken de müthiş keyif aldığım bir kitap. Eğer kitaplardaki sevdiğim cümlelerin altını çizmek gibi bir huyum olsaydı, bu kitap eminim altı çizili cümlelerle dolu olurdu.
Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
Çalıkuşu da her seferinde dönüp dönüp okuduğum bir kitap. Feride'nin hüznü, alıp başını gidişi bana hep dokunmuştur, ve cümleleri bir bir aklımdadır Çalıkuşu'nun. O yılların Anadolu'sunda, Türk filmi tadında, ilk kez okuyormuşum gibi hep aynı duyguları uyandırır bende.
Serenad - Zülfü Livaneli
Daha önce Zülfü Livaneli kitaplarına olan sevgimden bahsetmiştim. Serenad, hem arka kapak yazısına, hem de Livaneli'ye güvenerek aldığım bir kitaptı, her şeyiyle çok severek okumuştum. Maya'nın Şile'ye olan hisleri beni üzmedi değil, ancak kitaptaki tasvirlerle, anlatılan Şile soğuğunu iliklerime kadar hissettirdiği için bu kitabı bu kadar sevmiş olabilirim.
Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry
Ve favori kitaplarımı Küçük Prens ile bitiriyorum. Pek çok insan gibi benim de en sevdiklerim arasında. Asla kitaplığa gitmeyen, hep başucumda duran Küçük Prens de rastgele bir sayfasını açıp okuduğum, çocukça ama kocaman hüzne sahip olan bir kitap.
Umarım beğenmişsinizdir. İçinde okumadıklarınız varsa, şiddetle tavsiye ederim. Unuttuklarım, atladıklarım ve yer veremediklerim içinse ayrıca üzgünüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder