Pages

20 Kasım 2012 Salı

Bir Hikaye

Şimdilerde çok sorgulanan bir konu, inanç meselesi. Eskilerin bir sözü vardır, "Para ile İman kimdedir bilinmez" diye. Buna inanmakla birlikte, bir de insanın içinin temiz olması gerektiğine inanırım, yoksa kişi başını örtmüş, saçını açmış bunlar benim için bir şey ifade etmez.

Bundan yıllar önce, bir yaz günü ailecek anneannemlerdeydik, uzak akrabalar da ziyarete gelmişti. Hayal meyal hatırladığım şeyleri annem anlatınca parçalar daha da birleşti. Dokuz yaşındaydım, çünkü bileğimi kırdığım yazdı.

O akşam misafirler annemin kuzeni ve onun çocuklarından oluşuyordu. Aile profilimiz ise hayli karmaşıktı o gün; annemin kuzeninin eşi tesettürlü, annem açık -ve yaz dolayısıyla şortlu-, babam rakı içiyor -yine yaz ve tatil dolayısıyla-, büyükbabam içmez, içene de karışmaz, kalanlar da kendi halinde. Biz de çoluk çocuk oynuyoruz, kolumun alçılı olması koşmama engel değil.

Derken koşmacanın dozu artıyor, hali hazırda ben alçılı olduğum için anneannem panik yapıyor, zaten benim olduğum yerde panik hep vardır, düşüp sakatlanmak hep ihtimaller dahilindedir. Misafir çocuklara bir şey olmasından korkarak çocukların annesini uyarıyor anneannem. Kadınsa anneme bakıp gülerek "Merak etme yenge, benim çocuklarımı Allah korur" diyor. Bu mantığa göre anlıyoruz ki Allah beni korumamış, o yüzden bu haldeyim.

O günü olaysız geçiriyoruz. Misafirler bu sefer teyzeme gitmek üzere yola çıkıyorlar. Yine bir koşmaca faslının ortasında çocuklardan biri düşüyor, iki kolu birden kırılıyor.

Şimdi, aslında olay çok basit. Karşındakinin fiziki özelliklerine bakarak onu yargılamış oluyorsun. Başımı kapatmadığım, dini sembolleri her fırsatta kullanmadığım için senden daha inançsız olamam. Kaldı ki Allah'ın kimi koruduğunu dillendirmek sana düşmez. İçin fesat olduğu sürece, hiçbir din yapılan ibadeti kabul etmez.

Belki beni Allah korudu da, sadece bileğimi kırdım. Bunu sen bilemezsin, ben de bilemem.

Son olarak, yine söz konusu hanımdan bir özlü sözle yazıyı noktalıyorum; "Evinize içki sokarsanız o eve melekler girmez." Allahın kimi koruduğunu bildiği gibi, meleklerin nereye girip çıktığını da biliyor kendisi. Aynı kadın, bizim evde de içki şişelerine arkası dönük oturmuştu.

16 Kasım 2012 Cuma

Tunein Radio

Bundan birkaç ay önce, radyoları ne kadar çok sevdiğimi yazmıştım. Normal radyo ve internet radyolarından sonra, akıllı telefonlarla birlikte ben de radyo uygulamalarına geçtim. Alem fm derhal yerini aldı, Rock fm beraberinde geldi. Eksen'i bulamadım, Joy fm'i de fellik fellik aradım. Fırsat bulduğum her yerde şikayet ettiğim Karnaval Player uygulamasından sonra Joy fm dinlemek benim için bir azap haline gelmişti.

Değişikliklerden haz etmediğimi de çok yakın bir zamanda söylemiştim. Yıllar yılı Winamp'tan severek dinlediğim Joy fm, Karnaval Player diye bir uygulamaya geçmiş, ve kendi çıkardıkları player dışında hiçbir mecradan dinlenemez olmuştu. Winamp dosyası da kendi kendini imha etmişti. Bir süre Joy fm dinlemenin başka yollarını aradım, bulamayınca da acımı kalbime gömdüm. Gudubet Karnaval Player belki bir telefon uygulaması yapmıştır diye arandım ama, bulamadım. Derken karşıma o çıktı.

Tunein Radio, dünya üzerindeki pek çok radyoyu bünyesinde barındıran bir radyolar bütünü. Yerel radyolardan tutun da, müzik türlerine, dile ve kategoriye göre deyim yerindeyse milyon tane radyo mevcut. Gps sayesinde yerinizi algılayıp orada bulunan radyoları açabilir, sevdiğiniz radyoları favorilere eklemenizi sağlayabilir, ve müzik zevkinize göre yeni radyo frekansları önerebilir.

Joy fm uğruna çıktığım bu yolda, Tunein Radio bana Karnavalsız Joy fm sunmakla kalmadı, beraberinde bir sürü radyoyla tanışmamı sağladı. Türkçe ve yabancı bir sürü radyo keşfediyorum, televizyonda kanal değiştirir gibi o frekanstan bu frekansa atlıyorum, o anki moduma göre canım ne isterse onu dinliyorum. Bazen haberleri dinliyorum, bazen İngilizce ve Almanca yayınları açıyorum, bazense sadece müzik dinliyorum. Kısacası, arama yapmadan, kolay yoldan, doya doya radyo dinliyorum. Favorilerim arasında Joy fm, Eksen, Rock fm ve Alem fm'i saymazsak; Radyo Nostalji (107.4), Capital Radio 80'ler, Metropol fm Rock, RadioIO ve AddicedToRadio'nun bilimum 70's, 80's ve 90's Pop, Rock ve Alternatif frekansları var. Oldies hastası olduğum için, pek çok radyoyu favorilerime ekledim, dinledikçe adını bilmediğim şarkıları da favorilerime atıyorum.

Eğer siz de radyolardan, yeni keşiflerden hoşlanıyorsanız, bir deneyin derim. Uygulama hem Apple Store'da, hem de Google Play Store'da mevcut, akıllı telefon kullanmıyorum diyorsanız, web'den de dinleyebilirsiniz; www.tunein.com

Bir sonraki yazıya, ve yeni keşiflere kadar, hoşçakalın efendim :)


                   

11 Kasım 2012 Pazar

Arkadaş Arıyorum

Şu sıralar pek Blogger'ı işgal etmiyorum, farkındayım. Buna tembellik deyin, yazar kilitlenmesi deyin, üşengeçlik deyin, Blogger'ın değişimini bahane ediyorsun deyin, yani her şeyi diyebilirsiniz. Ama bu demek değil ki okumuyorum. Kitaplarım bir yana, bir gözüm sürekli Google Reader'da, kim ne yazmış, kiminle nerede ne yapıyor, hep okuyorum. Sorun şu ki, fazla okuyorum, ve daha fazlasını istiyorum. Her ne kadar yeni blogları keşfe çıksam da, her zaman en güncel yazanları bulmak kolay olmuyor.

Eğer bu satırları okuyorsanız, ses verir misiniz? "Ben de varım, bak ben de yazıyorum" demek için, bu yazının altına yorum girebilir, veya sağdaki sütundan beni izlemeye alabilir, hatta twitter'dan mention bile atabilirsiniz. Anlayacağınız, yeni Blogger arkadaşlar arıyorum.

Bu aralar iyi bir Blogger sayılmam ama, iyi bir okuyucu olduğumu söyleyebilirim :)

fotoğraf için kaynak: http://www.yusufkisa.com/webmaster-konulari/amele-webmaster/

6 Kasım 2012 Salı

Draw Something ve İçine Düştüğümüz Oyun Çılgınlığı

Çok değil, bundan birkaç hafta önce telefonumdaki uygulamaları karıştırırken, "Amaan, hiç de sevmem öyle telefonda oyun, o ne öyle minik ekranda, sıkıntı basar benim içimi" deme gafletinde bulundum. Sanki bugüne kadar hiç oyunların esiri olmamışım gibi. Yaş büyüyünce insan oyunları küçümsüyor mu bilinmez, ama o anda günler öncesinden yüklediğim Draw Something'i açtım ve...

Hikayenin burasında kahramanımızın oyuna dadanacağını tahmin etmek zor değil. Ancak Draw Something bana öyle kapılar açtı ki, (böyle deyince de oyun vasıtasıyla ruh ikizimi bulmuş gibi bi izlenim oldu gerçi) şu an oyun geçmişimi sorguluyorsam, telefonu elimden hiç düşüremiyorsam, yetmemiş gibi etrafımdaki herkese bu illeti bulaştırıyorsam, tek sebebi uygulamalar arasında gezinen kaşif ruhum.

Draw Something'e kadar, o kadar çok illete bulaştım ve etrafımdakileri bulaştırdım ki, bu yolculukta bahsetmesem vicdan azabı duyacağım oyunlar var. Örneğin, koskoca bir yaz okulunu, toplu halde Bubble Town oynayarak geçirdik. Gözlerimi kapattığımda bile baloncukları vurup düşürmeye, combo yapmaya çalışıyordum. Bırakmak için ciddi çabalar sarf edip etrafımdakiler tarafından yeniden başlatıldım.


Sonra hayatımıza Playfish girdi. Pet Society ile başlayan yolculuğumuza kısa bir süre sonra Restaurant City ve Geo Challenge ile devam ettik. Yine birbirimizi oyuna dahil edip hediyeler mi yollamadık, fazladan puanlar için hilelere mi başvurmadık, birbirimizle yarışırken gurur meselesi haline mi getirmedik. Açılan fake hesapları saymıyorum bile. Geo Challenge sayesinde birçok ülkenin bayrağını, haritadaki yerini öğrenmiş olabilirim. Diğerleri faydasızdı kabul ediyorum :) 



Pek çok fake hesaptan suçlu Restaurant City.

Pet Society ve kedim Mismiyav'ın evi.

Geo Challenge ve bayrak çılgınlığı.

Geo Challenge ve harita bulmacalar.


Facebook ve Playfish oyunlarınınn bu kadar müptelasıyken, okul bitince oyunların da pabucu dama atıldı. Bunun nedeni hepimizin iş güç sahibi ciddi insanlar oluşumuzdan değildi elbette. Öyle sanıyorum ki hep beraber, yurtta bağırış çağırış oyun oynamadan, rekabet ortamı yaratmadan, yalnız başına oyunların tadı çıkmıyor. Playfish Geo Challenge'ı hunharca kaldırdı, Zuckerberg fake hesaplarımızı kapattı, ben bi ara The Sims Social'a tutuldum fakat hiçbir şey eski tadı vermedi. Son zamanların moda çılgınlığı Angry Birds'e bile bulaşmadım, siz düşünün. 

Bir gün nasıl olduysa Draw Something'de buldum kendimi. Arkadaşlarla oynanan bir oyun olunca, ilk işim etrafımdakileri bulaştırmak oldu tabi. Üç kişi tramvaya binip, -yaklaşık- 25 durak boyunca birbirimize çizim göndererek eski toplu oyun ruhunu bir anlamda canlandırdık. Tabi yine hilesiz duramayan, kısa yoldan zengin olmanın yollarını arayan ben, Draw Something Coin'lerimi arttırmak için, bedava tekliflere göz gezdirdim. Sözde oradaki birkaç programı indirip coin'lerimi alacak, ve hayatıma devam edebilecektim. Yine kader ağlarını örüyordu, ve hiçbir şey benim hesapladığım gibi gitmedi.

Böylece, başımı(zı)n son belası Cookie Dozer hayatıma girdi. Başta her şey normaldi, oyunu bir kere açıp telefonumdan sildim. Daha sonra bir bıçak gibi (!) beynime saplandı, ve kendimi Google Play Store'da oyunu yeniden indirirken buldum. Dünyanın en faydasız, en bağlayıcı, en batarya düşmanı oyunu. En zevklisi olmasa bile, zevkli olarak nitelendirilebilir. Oyunu yalnız oynamaya yine gönlü razı olmayan ben, sevgili dostum, oda ve oyun arkadaşım Güneş'i oyuna dahil etmekte gecikmedim. Tabletine indirdiğim oyunu kendi hür iradesiyle telefonuna indirdiğini görünce, amacıma ulaştığımı anladım. 

Her şeyin sorumlusu Draw Something.

Yeni hastalığımız Cookie Dozer.

Draw Something'deki muhteşem çizimlerimiz, ve Cookie Dozer türevi indirdiğim diğer oyunlar (Coin Dozer, Coin Dozer Seasons, World Tour vs.) başka bir yazının konusu. Yeni oyunlarla, ve yeni takıntılarla buluşmak dileğiyle efendim.

not: Draw Something de, Cookie Dozer de Apple Store ve Google Play Store'da mevcut.


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...