Pages

14 Nisan 2010 Çarşamba

Tebrikler, Nur Topu Gibi Bir Blogunuz Oldu!

Kendimi resmen ikinci çocuğunu dünyaya getirmiş, ama ilk çocuğuna ihanet etmiş bir anne gibi hissediyorum şu an. Üstelik, tüm tek çocuk olma sendromlarına rağmen, tek mutlu olduğum kısım, tüm ilgiyi tek başıma sahiplenmekken, an itibariyle ikinci bir blog oluşturdum.

Çoğu anne her şeyi ilk çocuğunda tecrübe eder. Benim de 1 yıl içinde zaman zaman istediğimden fazla içimi dökmüşlüğüm oldu. Çabam hep, daha genel şeyler üzerine yazmaktı; onca yıl yazdığım "Bir Genç Kızın Gizli Defteri" formatındaki yazılarımın ardından. (malum, İpek Ongun'la büyümüş bir nesiliz) Kısmen başardım diyebilirim; objektif davranmaya çalışarak yazdığım yazılarım oldu.

Şimdi, ironik bir şekilde, ikinci bir blog oluşturdum, farkında bile değildim oysa bir yenilik istediğimin. O ikinci çocuk kendiliğinden büyümüş içimde, karakteri ise diğer kardeşinden çok daha farklı. Bir kere küçük kardeş sevmiyor uzun cümleleri. Linklerle, fotoğraflarla, doğrudan anlatıyor derdini. O yüzden belki ilerde, o daha sık konuşacak, buna rağmen uzun uzun anlatmayacak. Ama büyüğüne hep saygı duyacak.

Kardeş blog, aramıza hoş geldi. Umarım evimize neşe getirecek.




10 Nisan 2010 Cumartesi

Özlemek

Son zamanlarda, belki de mevsim geçişlerinin bünyeme kattığı dengesizlikle, özlemek nedir, onu sorguluyorum. Şimdi kalkıp, durumumdan hoşnutsuz gibi davransam, büyük haksızlık yapmış olurum. Çünkü benimki mutsuzluktan kaynaklanan bir özlem değil.
Peki neden özleriz? Yani, halimizden memnun olup yine de bir şeyleri özleyemez miyiz?

1 Nisan 2010 Perşembe

Bazen Bir İçki Şişesi...

Bugün boş şişelere bakarken, bir bunlar kaldı anlam yüklemediğim diye düşündüm. Mantıksız da değil aslında, her şişenin bir hikayesi var. Zamanında içindeki "şişesinde durduğu gibi" durmadığı için, nice bünyeyi sarstı her biri. Kimimiz güldük, kimimiz yerlerde süründük. Farklı ortamlarda, farklı insanlarla tüketilen bu içki şişelerinin hikayelerini -hatırladığım kadarıyla- anlatmaya çalışacağım.
***

Kendinden Korumalı: Kapalı Anlatım Sanatı

Bazen oluyor, korumalı blog yazılarına özendiğim. Zaman zaman yazdıklarımın okunmasından hoşlanmayışım bir yana, bazen sadece üç beş kişi okusun istiyorum o an yazdıklarımı. Diğerleri "Yazıyı okuyabilmek için şifre girin" ibaresi ile karşı karşıya iken, o üç beş kişiden biri gelsin, şifreyi girsin, hayatımın itiraflarını (!=))) okusun. Mesele aslında benim lafı dolandırmaktan sıkılıp da, açık konuşmak istememden kaynaklanıyor. Daha doğrusu, kasmadan, yorulmadan istediğim kadar açık vererek yazmak istiyorum bazen. İroninin alasını yaparak ilk yazımda kendimden fazlaca açık vermiştim, bunu hiç sevmediğimi belirtmeme rağmen (ve evet, blog yazmaya başlayalı 1 seneyi geçmiş)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...