Pages

8 Mart 2017 Çarşamba

10.Gün


Sonunda 10.güne geldim. Üzerimde challenge'ı bitirmenin mutluluğu var. Aslında şu sıralar birden çok challenge var yaptığım, sadece blog yazmak anlamında söylemiyorum. İnternet üzerinden takip ettiğim bir dünya tarihi kursu (bu kurslar üzerine de yazmak istiyorum bir ara), bitirmeye çalıştığım derleme bir kitap -her gün bir bölüm okuyorum bu yüzden-, her gün yapmam gereken bir yazı egzersizi, önümüzdeki haftaya okumuş olmam gereken ve çook ağır ilerleyen bir başka kitap... Ama ilk biten bu challenge olacak.

Son gün için konu herkese söylemek istediğim bir şey olmuş. Ulusa sesleniş gibi bir şey :) Gerçi buradan kaç kişiye sesleniyorum, kimler okuyor bilmiyorum. Kendi kendime konuşur gibi yazıyorum ama, çok da dert değil aslında. Bir gün bir yerde birinin karşısına çıkarım. 

Bugün yalnızca şunu söylemek istiyorum: Sevgili burayı okuyan herkes, burada olduğun ve okuduğun için teşekkürler. 

İleriki yazılarda görüşmek üzere.

7 Mart 2017 Salı

9.Gün


İtiraf etmem gerekiyor ki bu challenge beni zorladı. Yazmak değil derdim ama her gün yazmak apayrı bir disiplin. Blog yazmak konusunda da performanstan düşmüşüm, nerde 30 günlük challenge'ları takır takır yazan ben, nerede şimdiki ben. Yine de pes etmek yok, yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim. 9.gün ile buradayım. Hayattaki iki başarım bakalım nelermiş :)

Hayatımın hiçbir döneminde çok iddialı olmadım, muhteşem başarılara imza attım diyemem. Tabi bir diğer konu, neyi başarı olarak gördüğünüz. Kimileri için üniversiteyi bitirmek başarıyken, kimileri için evlilik bir başarı olabiliyor. Veya daha soyut şeyleri başarı olarak görebiliyoruz, sanırım ben de onlardanım.

Burada elimden geldiğince kişisel şeyler paylaşmaya çalışıyorum, toplumsal veya siyasi konulara girmemeye çalışıyorum. Ama kabul etmek gerekir ki, günümüz Türkiye'sinde en büyük başarı hayatta kalmak. Yaşıyorsak, bu başarı hepimizin. 

İkincisi ise, edindiğim tüm dostlukların kalıcı olması. Buna başarı mı dersiniz, şans mı dersiniz bilmiyorum. Ama arkadaşlık konusunda şansım hep yaver gitti, yakın arkadaşım, dostum dediğim o birkaç kişiyle seneleri devirdim. Kopmadık ve bunu beraber başardık. En eskisi bu sene 23 yıllık olacak, 28 yaşındayım bu arada. 

***

10.günde görüşmek üzere!

4 Mart 2017 Cumartesi

8.Gün



8.Güne gelirken... 3 kişiye adanmış 3 şarkı paylaşacağım. Bu favori şarkı seçmekten çok daha zor.


Sezen Aksu - Yine mi Çiçek
Bu Sinancığımın şarkısıydı. Şimdi onu tanıyan kim varsa, bu şarkıda onu hatırlıyor, biliyorum. Daha güzel bir yerde olduğunu umuyorum. Elbet bir gün...



Eric Clapton - Tears In Heaven
Bu şarkı ve Wonderful Tonight beni hep ergenliğime götürür. Tears In Heaven'ı Serap çok sever. Bu onun şarkısıdır, Wonderful Tonight benim :)



Muse - Feeling Good
Kendimi iyi hissettiğim günlerde kendime çaldığım bir şarkı bu. Bana iyi geliyor. Size de iyi gelsin, dinleyin :)

***

Kolay gibi görünen ama zor bir challenge oldu benim için. Müzik dinleyen, şarkılara anlam yükleyen, şarkılarla birilerini hatırlayan biri olmama rağmen, özellikle üçüncü şarkıyı bulmakta zorlandım. Onu da size armağan ettim. Yüksek sesle dinleyin!

3 Mart 2017 Cuma

7.Gün


Bugünkü challenge konusu beni gülümsetti. Beni mutlu etmenin 4 yolunu anlatacağım.

***

1. Elbette güzel bir hediye. Büyük bir şey değil ama, düşünülmek önemli. Belki uzun zamandır aradığım bir kitabın eski bir baskısı, belki göndermem için bir kartpostal, belki yurtdışı seyahatinizden bir magnet. Küçük ama anlamlı bir şey.

2. Beraber geçireceğimiz güzel bir gün. Çok basit aslında, belki çıkacağımız kısa bir seyahat, kısa bir yol, yiyeceğimiz güzel bir yemek, eğleneceğimiz güzel bir akşam. Fazlasını aramıyorum.

3. Gittiğiniz yerden yolladığınız bir kartpostal. Hele bir de oradan yollandıysa şahane!

4. Bir sokak hayvanına şefkat gösteren, onun hayatını kurtaran, onu besleyen, seven biri beni mutlu eder. Hani olur ya bazen, böyle bir huzur anına denk gelirsiniz. İşte o anlar beni en çok mutlu eden şeylerden biri.

***

Bugün de bitti :) 

2 Mart 2017 Perşembe

6.Gün


Artık challenge'ın yarısını geçmiş bulunuyoruz :) 6. günde, karşı cinste ideal 5 özellik söylemem isteniyor. Yine zor soru :) Fazla üzerine düşünmeden, aklıma geldiği şekilde yazacağım.

***

1. Dürüstlük. Evet bunu fazla açmaya gerek yok sanırım. İlk aklıma gelen bu oldu, sanırım en çok ihtiyacım bu olduğu için.

2. Açık sözlülük. Başta dürüstlükle benzer gibi görünse de, aslında değil. Ne demek istendiğini kıvırmadan, uzatmadan söylenmesi benim için önemli. Kendim de çok düz mantık düşündüğümden, Bizans oyunlarına, taktiklere, blöflere gelemiyorum. Ne düşünüyorsan onu söyle!

3. Komiklik. Aslında sadece karşı cinste değil, beraber vakit geçirdiğim, sevdiğim herkesle gülebilmek benim için çok önemli.

4. Ağzı sıkılık & Ketumluk. Bu ikisini aynı maddeye koyuyorum. Belki babamdan gelen bir şey ama, çok konuşan erkeğe alışık değilim. Babamın ağzından o istemedikçe kimse tek bir laf alamaz ve asla boş konuşmaz. Boş konuşmanın her türlüsü başımı şişiriyor ve gevşek ağızlılığa hiç dayanamıyorum.

5. Vicdanlı olmak. Yine karşı cinsi kıstas almayarak söylüyorum, vicdanı olmayan bir insandan korkarım. Vicdansızdan her şey beklenir çünkü.

***

En sevmediğim şeydir şunu yapanla olmaz/böyle olanla olmaz demeyi ama, challenge uğruna o itici insanlardan biri olmamışımdır umarım :) 

1 Mart 2017 Çarşamba

5.Gün



Ben iki günlük fire versem de, beşinci gün yazısı için buradayım. Bu da demek oluyor ki Challange'ın yarısına geliyorum.

Bugün çocukluğumdan altı anıyı yazmam gerekiyor. Bir çırpıda altı çocukluk hikayesi iddialı bir sayı. Kafamda hiçbir şey yok, ama deneyeceğim.

***

1. İlkokuldayım. Birinci sınıfın ilk zamanları. İki arkadaşımla minicik okulun arka bahçesine giriyoruz. Neden bilmiyorum, buraya 1.sınıfların girmesi yasak. Üç tane 4.sınıftan kızla karşılaşıyoruz. Bir tanesi "Buraya 1.sınıflar giremez küçük Deniz" diyor. Gözlerim kararıyor, kızın uzun saçlarına yapışıyorum. Sonrasını hatırlamıyorum.

2. Annemin çalıştığı bankaya müfettiş gelmiş. Orada olmasından hiç hoşlanmıyorum. Yavaşça yaklaşıyorum, "Sen kimsin?" diyorum. "Ben müfettişim" diyor, "Annene not vereceğim". Cevabı hoşuma gitmiyor. "Bana bak" diyorum, " Benim babam avukat. Anneme iyi not ver, yoksa seni hapse attırırım."

3. Altınoluk'tayım. Serapla bahçede oynuyoruz. Hiç sevmediğimiz üst komşu geliyor, zaman zaman çıktığımız terasa çıkmamamız için bizi uyarıyor. "Tepemizde çok gürültü yapıyorsunuz" diyor. Terasa çıkıyoruz. Öncekinden beter gürültü yapıyoruz.

4. Belki net bir olay değil ama, çocukluğum deyince aklıma gelen sahnelerden biri. Kuzenlerim Can abim ve Cem abimle Bursa'daki evin altını üstüne getiriyoruz. En çok eğlendiğim anlardan.

5. Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum. Yine Altınoluk'ta, annem bisiklete binmeyi öğretiyor. Can abimden kalan sarı bisikletimi süslüyorum. Tam bisiklete binmeyi öğreniyorum, bahçe kapısının önünde fena düşüyorum. Düşüp de bir yerimi kırma korkusu ağır basıyor. Bir daha bisiklete binmiyorum.

6. 9 yaşındayım. Barış Manço Balıkesir'e gelmiş. Otel Basri'de kalıyor, biz de o gece otelde olan bir yemek için oradayız. Alicemle lobide oynuyoruz. Büyük salona koşuyorum, tam köşeyi dönüyorum, Barış Manço ile burun buruna geliyorum.

***

Yazdıklarım yaramaz bir çocuk olduğum izlenimi verebilir, nedense yazarken içinde hep bi ekşın olan şeyleri seçmişim. Her çocuk kadar yaramazdım belki. Ama onun dışında sıkça kendi iç dünyasına kapanan ve böyle anlarda sakin bir çocuktum. 

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...