Pages

18 Şubat 2011 Cuma

Yurdumdan Televizyon Manzaraları



Yaklaşık beş senedir, yurt hayatının da etkisiyle televizyondan çok uzak kaldım. Pek aradığımı da söyleyemem, bu sürenin sonunda da fark ettim ki, televizyon izleme yetilerimi kaybetmişim. Televizyon benim için bir ihtiyaç olmaktan çıkmış, hani o power tuşu aylarca orda olsa, ben ona basıp televizyonu açmayı akıl edemeyeceğim. Seyretmek zorunda kaldığım zamanlarda ise, uzun süre dikkatimi -ve hatta sabrımı- toplayıp da ekrana bakmakta sıkıntı çektim. Günler böyle geçerken, bir de baktım akşamları ev hayatına uyum sağlayarak televizyona bakmaya başladım, ama hala izledim diyemiyorum. Çünkü yine fark ettim ki, dizileri reklamsız izlemekten, haberleri internetten okumaktan, ve en güzel/komik/nitelikli reklamları youtube, facebook vb. sitelerde görmekten televizyona karşı tahammülsüz bir insan olmuşum.

Fakat son 15-20 gündür, televizyona alıcı gözüyle bakmaya başladım, ulusal kanallarda ne olup bitiyor diye. Gündüzleri yine yalnız olmamın etkisiyle izlemiyorum hala, o yüzden kadın programları ve magazin programlarıyla ilgili bir fikir beyan etmeyeceğim. Prime time'da gözlemlediklerim, haberler, reklamlar ve diziler üzerine.



***

Şimdi reklamlar: Az önce bahsettiğim tahammülsüzlüğümün en büyük örneğini reklamlarda gösteriyorum galiba. O kadar sarmışlar ki etrafımızı, ana haber bültenlerinde bile reklam arası veriliyor. Dizileri ve filmleri bir derece kabul ediyoruz artık, biliyoruz ki reklamdan para kazanılıyor. Fakat işin diğer sinir bozucu olan yanıysa, reklamların kalitesinin düşüşü. Aylardır işkence gibi devam eden bilinmeyen numaralar servislerinin rekabeti, belli bir tanesinin dozajı gittikçe arttırması, düzenli bir televizyon izleyicisi olmayan beni bile çok rahatsız ediyor(du). Belki amaç akılda kalıcılığı sağlamak, ama bir yerden sonra bıktırıyor. Dediğim gibi, düzenli bir televizyon izleyicisi olmadığımdan örneklerim çok kısıtlı, ama çok başarılı bulduğum reklamlar da var, son günlerde ise favorim bir otomobil markasının Frank Sinatra'lı reklamı. Ne reklamı olursa olsun, sırf içinde Fly Me to the Moon olduğu için hem ilgimi çekti, hem de hoşlandım.

Ana Haber Bültenleri: Haberleri izlemektense okumayı tercih eden biri olarak, yine şunu gözlemledim, haber bültenleri birkaç parçadan oluşuyor, tabi olağanüstü haller, flaş haberler dışında. İlk kısım politika ve/veya dış politikayla başlıyor, buraya kadar her şey normal. Ardından gazetelerin üçüncü sayfa haberleri niteliğinde haberler geliyor, ki burada da benim dayanamadığım kısım başlıyor, "Memlekette bi' tane mi düzgün şey olmamış?" diyorsunuz. Son kısım ise magazinsel olanı. Duruma göre celebrity'lerden, uzmanlar öneriyor'dan (bu da kışsa gribal enfeksiyonlardan, yaza doğruysa zayıflama yöntemlerinden oluşuyor), ya da o kanalın o akşamki gösterecek olduğu dizilerden söz ediliyor. Magazini kanıksamış olsam bile, dizi tanıtımı kısmını tuhaf buldum, örnek vermem gerekirse Ali Kırca'nın Muhteşem Yüzyıl'ı anlatması garip geldi.

Dizi dizi ekran karşısına dizdiler bizi: Her şeyden önce belirtmeliyim ki, "Yerli Dizi Yersiz Uzun" fikrine tamamen katılıyorum. Aralık ayında yapılan eylemde gerek set çalışanları gerekse oyuncular bi nebze de olsa seslerini duyurdular ama, seyirciler seslerini duyurmadı. Kimse demedi ki siz doksan dakika dizi çekiyorsunuz, ama seyirci de bu doksan dakikanın üzerine bir kırk dakika reklam izliyor. Üstelik doksan dakikayı doldurmak için senaristler türlü olaylar geliştirmek zorunda kalıyor, ve kabul edelim ki bu olaylar her zaman mantıklı gelişmiyor, diziler uzasın diye türlü gelişmeler, türlü karakterler çıkarılıyor ortaya. Bir de işin içine en az diziler kadar uzun süren özetleri katınca, üç saate yakın bir süreç çıkıyor karşımıza, eğer o akşam iki tane dizi izliyorsanız yandınız, bütün akşamınızı feda etmek zorundasınız. Geriye hiçbir şey kalmıyor, iki çift lafa, sohbete bile zaman yok, hele de aile fertleri ayrı diziler izliyorlarsa. Sonuçta, herkes kendi kabuğuna çekilmiş oluyor, bu bile asosyalleşmenin bir parçası sayılabilir.

***

Son olarak, belirtmek istediğim şudur ki, televizyon seyircileri olarak daha kaliteli şeyleri izlemeyi hak ediyoruz. Elimden geldiğince genelleme yaparak, istisnai durumları ayrı tutmaya çalışarak, ve düzgün bir dille ekranda gördüklerimi anlatmaya çalıştım. Başkaları ne düşünür bilmem ama, benim baktığım yerden görünen manzara bu.

not: Şimdi yok tabi, bir donup aylarca öyle kalan HBB Tv (nam-ı diğer haş be be). Çok aradım ama o akıllara kazınmış görüntüyü bulamadım. Bu kadar yazıp da en sonuna kadar ciddiyetimi korumak istemiyordum ama, bu da oldu sayın seyirciler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...