Pages

27 Mayıs 2012 Pazar

Cunda Ritüelleri

Şimdi okuyacağınız blog yazısı fikri, benim bu tweet'i yazdıktan sonra aklıma geldi aslında. Yıllardır, yıllardır Cunda'ya giderim. Hatırladığım ilk çocukluk anılarımı bünyesinde barındırır Cunda; metrekare başına 10 kedi düşen adada bi tanesini bağrıma basıcam derken kendisi tarafından tırmalanışım, dünyanın en dandik oyuncaklarından biri için dans eden bebeği bir kenara itip saatlerce ağlayışım, tıngır mıngır giden buzlu badem arabaları ve daha bir çok şey. Yani, sırt çantalı gezginler Cunda'nın C'sini bilmezken, ben oradaydım. Bunu övündüğüm için söylemiyorum, sadece pek misafirperver sayılmam. 

Neyse, Cunda diyorduk. Bilmeyenler için; Ayvalık'ta küçük bir adacık olan Cunda, sahip olduğu müthiş doğası, tipik Rum evleri ve mükemmel mezeleriyle Kuzey Ege'nin en güzel yerlerinden biridir efendim. Kendimi bildim bileli adaya gittiğim için, artık benim için ritüel halini alan pek çok alışkanlığım var. Eğer bir gün yolunuz düşerse, bir kenara not edin. Madem geldiniz, denemeden gitmeyin :) 

Öncelikle, güzel bir yemek yiyin. Adada zaten lahmacuncu bulamazsınız da, son zamanlarda açılan bazı yerler var ki (isim verip rencide etmek istemiyorum) adanın yapısına kesinlikle uymuyor. Yani, Cunda'ya gelip de İtalyan pizzası yemeyin. (Adayı bilenler için isim vermiş kadar oldum aslında) Hedeften şaşmayın, balıkçıya gidin. Balık sevmiyorsanız, milyon tane Ayvalık mezesi var, birinden birini seveceğinize eminim. 

Balık seviyorsanız, önerim, kesinlikle ve kesinlikle Papalina'dır. Mevsiminde gittiyseniz, başka hiçbir yerde bulamayacağınız Papalina'ları yersiniz. Mezeye abanırsanız balığa yer kalmaz, o yüzden stratejik hareket edin. Seçenek o kadar bol ki, hem balığa, hem de mezeye aynı anda yer olmuyor maalesef. Yok ben yerim derseniz o ayrı. Balığı da mezeleri de çok seven bir insan olarak, Cunda'daki sofra düzenim genellikle şu şekildedir; Kabak çiçeği dolması, deniz börülcesi, ahtapot salata, közlenmiş patlıcan salatası, tereyağlı karides ve kalamar. Yanında meşrubat içmeyeceğinizi varsayarak Yeşil Efe diyorum. Gördüğünüz gibi balığı sonraya bıraktım. Ama dediğim gibi, Papalina candır, hamsi gibi kılçığıyla beraber tüketebilirsiniz.

Yemeğin üstüne, veya akşamüstü bir kafein ihtiyacınız olabileceğini düşünerek, Taş Kahve'yi tavsiye ediyorum. Cunda'nın tarihi binalarından biri olan Taş Kahve'de, damla sakızlı kahvenizi içebilir, tahta iskemlede otururken ayaklarınızın arasından sayısız kedi geçişine şahit olabilirsiniz. Ve damla sakızlı kahveyi içerken göreceksiniz ki, kendisi şehirde içilen kahvelerden çok farklıdır. Yani kahve, gerçekten damla sakızlıdır, damla sakızı aromalı değil. 

Yine sezonda adada olduğunuzu varsayarak, tatlı isteğinize karşılık damla sakızlı dondurma önermek isterim. Evet bölgede pek çok damla sakızlı mamül bulabilmeniz mümkün. Taze kornetleri ve damla sakızlı dondurmasıyla Cunda dondurmacıları pek güzeldir. Adada İzmir lokması da bulabilirsiniz, sevenleri için söylüyorum. Benim kalbim damla sakızlı dondurmada olduğundan, tavsiye olarak değil ama, bir fikir olarak lokmayı bir kenara sıkıştırmak istedim.

Değişmez bir Cunda geleneği olarak, adım başı buzlu badem satıcılarını görebilirsiniz. Bu kadar yemeğin üstüne, yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri, bir paket buzlu badem ve bir iki dost eşliğinde adanın arka sokaklarına doğru amaçsızca yürümek. Yukarılara doğru çıktıkça adanın ıssızlaştığını, sadece kedilerin olduğu dar sokakları ve Rum evlerini görebilirsiniz. 

Cunda'da en çok sevdiğim şeylerden biri de, minik çarşısı ve oradaki tezgahlarıdır. Tipik sahil çarşılarının aksine, her sene bu tezgahlarda farklı şeyler görürsünüz. Genelde el işi olan bu ürünleri başka yerlerde bulamazsınız, ve çok da otantiktirler. Fiyat olarak biraz tuzlu olabileceklerini söylemekte fayda var, ancak bazılarına o kadar aşık olursunuz ki, gözünüz para falan görmez :)

Cunda'dayken şunu unutmayın: ada tamamen kedilerin. Yani kedi sevmiyorsanız, üzgünüm ama ada canınızı sıkabilir. Her köşe başında kedilere rastlarsınız, kaçacağınız bir yer de yoktur. Kedi sevenler içinse çok keyifli olacağının garantisini verebilirim. Karınları tok, temiz, hepsi birbirinden şirin ve en güzeli esnaf tarafından hırpalanmayan bu kadar çok kediyi bir arada görmek herkese nasip olmaz. Cunda'da en sevdiğim şeylerden biri de budur, esnafın kedilere asla zarar vermemesi. Çünkü pek çok yerde restoran sahiplerinin, garsonların kedileri tekmeleyerek dışarı attıklarını görüyoruz. Ben kendi adıma öyle yerlere girmemeye çalışıyorum, girdiysem de genelde tatsızlık çıkaran insan oluyorum. Kimse hayvanları sevmek, bayılmak zorunda değil. Huylananı, alerjisi olanı da anlarım, asla lafım olmaz. Ama zarar vermek, işkence yapmak en katlanamadığım şeydir.

Son olarak, adadan ayrılırken, eğer arabanızla gelmediyseniz vapurla Ayvalık'a geçmenizi tavsiye ederim. Deniz yolu, her yerde olduğu gibi, Ayvalık-Cunda arası da çok keyifli.

Benim ada ritüellerim gördüğünüz gibi. Cunda demek, benim için bir anlamda bolca kedi, ve mükemmel yemekler demek. Bir tanesini yapmadığımda, veya atladığımda huzursuz oluyorum. Yemekten çatlayacak olsam, o son buzlu bademi yiyorum, en önemli görevimmişçesine. 

not: Ayvalık tostunu listeye almadığımın farkındayım, bunca şeyden sonra tosta yer olmuyor ne yazık ki. :)

3 yorum:

  1. Bende Cunda'yı çok seviyorum.Ama sanki son yıllarda hızla herşey pahallılaşıyor gibi.

    YanıtlaSil
  2. Evet haklısın, adada pahalılık var maalesef. Yine de kendine has tarzını korumasını seviyorum.

    YanıtlaSil
  3. Merhaba, adaya 15 yıldır giden biri olarak orayı çok güzel anlattığınızı düşünüyorum. Evet ada pahalılaşıyor ama sahildeki restoranlar dışında kalan yerler halen istanbul'a göre ucuz.

    Not: Lütfen Patriça'ya kimse gitmesin. Orada sadece ben olmak istiyorum :)

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...