Pages

25 Mart 2012 Pazar

Uyku Halleri

Bundan birkaç ay önce bir yerlerde duymuştum, bir Hint inanışına göre insanlar ikiye ayrılırmış; tarla kuşu ve baykuş diye. Kimisi erken yatıp erken kalkar, tüm hayatını gündüz yaşamayı severmiş, tıpkı tarla kuşları gibi. Kimisi ise baykuş gibi geceleri ayakta olur, o zamanını daha verimli geçirirmiş. Daha sonra bununla ilgili ne kadar araştırma yaptıysam da bulamadım, o yüzden aklımda kalanlarla yazıyorum. Bana çok doğru bir tespit gibi geldi, her ne kadar şu sıralar gündüzleri yaşasam da, tüm hayatım boyunca baykuş oldum diyebilirim.

Bu konuda yapmış olduğum bir başka tespit ise, doğum saatleri. Tamamen babamla benim düşüncem olup sadece kendi hane halkımıza uyguladığımızdan, örneklerim de kısıtlı. Evde iki baykuş ve bir tarla kuşu olarak ikamet etmekteyiz, ve bunun farkında bile olmadan yıllar, yıllar önce gece insanı oluşumuzun tespitini şu şekilde yapmıştık. Gece 02:15 sularında dünyaya gelen ben, ve yine gece 01.30 civarında doğmuş olan babamla birlikte ekseriyetle baykuşları temsil ediyoruz. Sabah 09.00'da gözlerini dünyaya açan annemse evimizin tarla kuşu, biz akşam-yatmaz-sabah-kalkmaz 'ların anti tezi. Başkalarında durum nedir bilmiyorum ama, hem adını bile bilmediğim Hint felsefesine, hem de kendi tespitimize bizim halimiz kesinlikle uyuyor. Ve bu durum, ev içinde bir takım sorunları da beraberinde getiriyor. "Uyku" deyip geçmemek lazım, ben onunla bir küs bir barışık ilişkime devam ederken, gördüm ki onunla yıldızı barışmayan pek çok insan var, Genel Psikoloji'nin çok çok dışında bir Uyku Halleri Analizi yapmak istedim.

Genel olarak uyumayı sevmeyen bir çocuktum. Bir evde, anne yatar ve babayla kız oturur mu? Hele kızın yaşı henüz 2 (iki) ise. Tarla kuşu annem pes edip yatardı, biz babamla gece geç vakitlere kadar oturur televizyon izlerdik. Gel zaman git zaman, anasınıfına başladım. Ultra serbest hayatıma yediğim ilk darbe o yıllara dayanır. Hiçbir zaman öğle uykusunu sevmedim, yatakhanede uykuya direnen tek çocuktum. Başına buyruk oluşum bir yana, zaman içinde civar ranzalardan uyanık kalmaya meyilli birkaç yandaş bulup onları örgütlemeye başlamıştım. Çocuklarla ilgilenmek yerine onları uyutan okul öncesi eğitim sistemine kendi çapımda direnişimdi.  Gece geç yatmaya da eskisi kadar olmasa da yine devam ediyordum. Ne zaman ki ilkokul başladı, ben nispeten sakinleştim, ve hayatımın düzenli uyku evresi böylece başlamış oldu.

Hemen hemen herkes düzenli uykunun insana iyi geldiğini savunur. Kendi adıma ben, hayatımın en sıkıcı dönemlerini saate bağımlı olarak uyurken geçirdim. Okula gidip gelirken hep düzenli uyudum da, yazları acısını çıkardım. Hiçbir zaman televizyondaki sabahın erken saatlerinde gösterilen çizgi filmleri izleyemedim mesela. Bütün çocukların erken uyandığını düşünüp sabahın körüne çizgi film koyan zihniyet, nasıl bir zihniyetti bilemiyorum. Anneannemin beni öğlen uyutmak istediği saatte ben yeni uyanıyordum, evde herkes öğle yemeği yerken ben kahvaltı yapıyordum, ve herkesin yattığı saatte televizyonda sadece trt3'ün sıkıcı filmleri oluyordu. Sonrası çok acıklı; ani gelen uyarıyla yatağına yollanan kız çocuğu.

On yedi yaşındayken çok ağır bir depresyon geçirdim. Depresyonun ya çok uykuya, ya da sıfır uykuya neden olduğu söylenir. Burada benim payıma düşen, aldığım ilaçların da etkisiyle çok uyku olmuştu. Bir robot gibi yaşadığım o günlerde, okul-dersane-uyku-yemek-uyku ekseninde devam ediyordu hayatım. Bir yıl boyunca, her sabah aynı saatte uyanarak, o uyku sersemliğiyle nereye gideceğimi hatırlayamadan ("Bugün ne vardı, okul mu, dersane mi?") geçti. Uyanıkken bile uyur gibiydim, yılların acısını çıkarırcasına. Şimdi bile o duyguyu size anlatamam, kelimeler buna yetersiz. Hiç uyumadan depresyonu atlatır mıydım bilmiyorum ama, bu kadar uyku faydalı mıydı, ondan da emin değilim.

Üniversiteye başlayınca etrafımı bir sis bulutu gibi sarmış olan uyku, bir anda dağıldı. Yine düzenli ders saatleri olmasına rağmen artık hayatım düzensizdi. Gece geç yatıp sabah erken kalkmak yorduğundan, akşamüstleri bayılıp kalıyordum. Daha sonraları çok seveceğim akşamüstü uykularına o zaman başladım. Geceyi, gece ayakta olmayı, sıfır uykuyla şuursuzca gülmeyi, iki gün hiç uyumamışken akabinde bütün bir günü uyuyarak geçirmeyi, türlü türlü kafeini o yıllarda sevdim. On iki saatlik uykuyla, iki saatlik uykuyu peş peşe yaşadığım oldu, derken gece'de kendimi buldum, zamanımı en verimli geceleri kullandım. Bu yüzdendir ki "Düzen herkes için iyi değildir" diyorum, çünkü düzen kişisel, hatta bazen düzensizliğin kendisi. Uykularım uçsuz bucaksız benim, kimi zaman uzun, kimi zaman kısa, bazen kabuslu, bazen türlü türlü rüyalarla dolu. Bazen tedirgin uyurum, en ufak bir seste sıçrarım, bazense top atsalar uyanmam. Ama en çok geceyi ayakta geçirmişsem mutlu olurum, ve kaç saat uyumuş olursam olayım, erken uyandıysam/uyandırıldıysam sinirli olurum, öylesine kavgalıyım gündüzlerle.

Konuyla ilgili birkaç eski düzenli yaşam, uyku, rüya, kabus ile ilgili yazılarım için şöyle buyrun.

İyi uykular Türkiye!

Bu da yerli yersiz uyuyan sokakkedisi pozu olsun o zaman.
by Cem K.

2 yorum:

  1. Ağzım açık okudum resmen. Aile içi uyku düzeninden tut,akşamüstü bayılmalarına kadar,depresyon yüzünden gelen fazla uykuyla üniversiteye geçince tamamen tepetaklak olan düzene kadar her şey aynı resmen. Düşündüklerim bundan daha iyi cümlelere dökülemezdi herhalde! Eline sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler! Yalnız olmadığımı bilmek ayrıca güzel =)

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...