Pages

13 Şubat 2009 Cuma

hafızamı tazeliyorum part 1

yazdıklarımdan da anlaşılacağı üzere, son 2 haftadır pek de sık uğramadığım memleketimdeyim. memleketim biraz fazla sevgi dolu bir sözcük benim için, çünkü kendisinden pek haz etmem, doğduğum şehir diye bahsetmeyi tercih ederim. doğduğum ve büyüdüğüm şehir. 



son 2 haftadır, darmadağın bir halde, dolaşıyorum dışarıda. ilk günler, yüzler hep birbirine karıştı, tanıdığım ne kadar insan varsa hepsini başka yüzlerde gördüm, ömründe hiç balıkesiri görmemiş olanı bile gördüm. hepsi gözümün önünde uçuştular, gitmelerini bekledim. son bir haftadır, biraz düzene girmiş olsalar da, beynim durmuyor bu sefer, unuttuklarımı hatırlıyorum, kaybettiklerimi buluyorum. bir süre sonra zaten yorgun düşüyorum, günde 12 saat uyuyorum. hepsi rüyama giriyorlar, yorgun uyanıyorum. 12 saat benim için çok fazla, şilede günde 6 saat bana fazla uyku gibi geliyor oysa. tüm hayaletler bir bir yerlerinden çıkmış gibiler... geçen gün tuuce ile bir cafede otururken -ben yola arkamı dönmüştüm, gelip geçeni görmemek için, daha fazla tanıdık mı, hayır!- tuuce lisedeki tarih öğretmenimizi gördü. abdullah hocayı bilen bilir, kendisi en büyük fekal efsanelerindendir. fekalin ilk 10 senesinde orda okumuş olan herkesin dizlerini bir kere titretmiştir abdullah hoca. sen otur sen galk, kolay iş değil tabi :) onu görünce var olan tarih bilgim bile uçar giderdi, oysa tarihim iyidir benim. neyse.. abdullah hoca cafelere girip çıkar, gezip tozanları denetleyen bir bünyedir. o gün ben de her zamanki gibi sabahlamış, evden kahvaltısız çıkmış ve önümdeki tostu kemirirken, abdullah hoca fikri bende bir suçluluk hissi yarattı. sanki hala lisedeyim de.. abdullah hoca beni cafede yakalamış gibi. abdullah hoca geçene kadar arkamı dönüp de bakamadım. lisede korktuğum ender insanlardandı, zaten onun dışında herkese de kafa tuttum, özellikle son senemde. tekrardan lisede olmak benim için korkunç bir fikir, hayalimdeki abdullah hoca siluetini kovup, tostuma geri döndüm.


ondan 2 gün sonra, yani bugün, liseden en sevdiğim, ve geride kalanlardan 2si olan özge ve merveyle görüştüm. bütün bir öğleden sonrayı mervelerde çene çalarak geçirdik, eskilerden ve şimdilerden. şilede her zamanki ekürimle son gecemde birbirimize çocukluk/lise hikayelerimizi anlatırken fark etmiştim ki, liseden geriye hatırladıklarım sadece kötü olanlardı. yine bilen bilir, klasiktir, benim lise buhranlarım. merveyle özgenin yanında, güzel olanları tazeledim, bol bol güldük. güzel olan, eskisi gibi sık görüşemediğim arkadaşlarımla sanki hiç araya onca zaman girmemiş gibi konuşup gülebilmekti. oluyo çünkü, yıllarca görmüyosun, karşılaştığında konuşacak tek kelime kalmıyor. bu gibi durumlardan genelde kaçıyorum. eve gelirken, yanımdan bir araba geçti mesela, korna yaptı, içinden birilerinin el salladığını gördüm. baktım ama seçemedim, araba durdu, arkamı döndüm gittim. telefonuma baktım arayan soran yok, demek ki dedim o kadar da önemli değilmiş. bazen oluyor öyle.. sesleniyorlar arkamdan duymuyorum, bakmıyorum. gözlerim zaten bozuk :) kısacası, ulaşmak isteyen zaten ulaşıyor, telefon numaramı msnimi bulmak çok zor bir iş değil. eskisi kadar bunalım bir insan da değilim. sadece... unutkanlaştım. yine de, çoğu şeye artık gülüp geçebiliyorum. arkamı dönüp gidebiliyorum, kaybetmekten korktuklarım dışında. bu 2 hafta bana bir anlamda iyi geldi, eskileri karıştırıyorum, hafızamı kuytudan çıkarıp havalandırmak gibi bir şey bu. tasvir etmekte ne kadar başarılı oldum bilemiyorum. to be continued diyerek son veriyorum, hala kapı gibi 6 günüm var burada. bu eskisi kadar sinirimi bozmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...